21 Eylül 2014 Pazar

Taşra Baskısı / Muharrrem Sönmez


Taşra Baskısı
Muharrrem Sönmez
2012

Muharrrem Sönmez'in şiirini tek kelime ile ifade etme ve tanımlama gibi bir zorunluluğum olsaydı (ki böyle bir mecburiyetim yok) "sivri" şiirler diye nitelerdim Taşra Baskısı'ndaki ürünleri. İmge ve ifadelerdeki ayrıksılık ve kimi şiirlerdeki dikkati ayaklandıran humor, kitabı bitiren okurun ilk izlenimlerini süsleyebilir. Yapıta tekrardan göz gezdirip bakışımızı derinleştirirsek, varoluşsal bir sıkışmışlığın izlerini takip edebilmemiz de mümkün hale gelebilir kanısındayım. "Bozgun Yaşında" şiirinde şaşırtıcı dizelerin epeyce aforizmik (aforizmik diye bir tabir var mı emin değilim) bir finalle neticelenmesi hoştu doğrusu. Kitabın başındaki çarpıcı bir ürün olan "Kopipaste"yi ise şahsen bir okur olarak kitabın en sonunda okumak isterdim. Depresif bir monolog olarak algıladığım "Suni Teşebbüs" şiirini kendi ruh dünyama da epeyce yakın bulduğumu da sakince itiraf etmem gerek. Taşra Baskısındaki en beğendiğim şiiri de bu vesileyle buraya not edip kahvaltı etmeye gideyim: "İstasyonu Terk Eden Son Vagon"

13 Eylül 2014 Cumartesi

Gülün Adı / Umberto Eco

Gülün Adı
Umberto Eco
2001

Hacimli ve kalın yapısı, bol sayfa sayısıyla ilk bakışta insanın gözünü korkutan bir çalışma "Gülün Adı". Umberto Eco'nun bu meşhur romanını okumak isteme nedenim, yüzyılın en iyi romanları anketlerinde Gülün Adı'nın her zaman üst basamaklarda yer almasıyla epeydir dikkatimi çekmesiydi. Eco'nun eserini okuduğumda da kısa ve net söylersem hakikaten hayran kaldım. Bu kitaptan uyarlanan filmi televizyonda izlemiştim ancak kitabı okuyunca şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, kitap, kendisinden uyarlanan sinema filminden çok daha mükemmel bir sanatsal lezzet veriyor. Uzun zamandır böylesine heyecan verici bir metni okumamıştım. Adeta, bu okuma keyfinin bitmemesi isteğimle, kitabın sonunun gelmesini istemiyordum doğrusu. Son derece zekice yazılmış sahneler okurları hayran bırakacak nitelikte. Kitapta yer alan, hristiyanlık tarihi hakkında ayrıntılı kuramsal anlatımların olduğu sayfalar yer yer okuma kalitesini nispeten örselese bile kurgu içindeki işlevi nedeniyle faydası kabul edilmeli. "Gülün Adı"nı okumayan edebiyatseverler, derhal bu eksiklerini gidermeli kanaatindeyim.

11 Eylül 2014 Perşembe

Ay Aydınlığı (Kasabalı Öykücüler) / Emine Kuşoğlu

Ay Aydınlığı
(Kasabalı Öykücüler)
Derleyen: Emine Kuşoğlu
2014

Kasaba Sanat Edebiyat Dergisi'nin öykücülerini biraraya getiren hoş bir öykü seçkisi geçti elime: Ay Aydınlığı. Kitabın adı ne hoş, ne ahenkli bir söyleyişe sahip değil mi? "Ay Aydınlığı"... Kitabı elime aldığımda, bu eseri bitirdiğimde en beğendiğim üç öyküyü belirleyeceğim diye kendi kendime karar vermiştim. Seçim yaparken de zorlandığımı itiraf etmem gerek. Ancak kendimce birinciyi seçerken vicdanım çok rahattı. Çünkü Hayri Tunç'un "Baba - Oğul Evlendik" adlı öyküsü her yönüyle muazzam bir orijinalite içeren, hem eğlenceli, hem trajik, hem kolay okunan, hem de derinlikli bir yapı barındıran çok çarpıcı bir çalışmaydı. Hatta bu öyküyü aynı akıcılığı taşıyan bir roman şeklinde okumayı arzu ettim doğrusu. Bence kitabın ikinci en başarılı öyküsü Emine Kuşoğlu'nun "Yıldızların Göçü" adlı çalışmasıydı. Bu ürünün en güçlü yanı, mevcut atmosferini çok etkili yansıtması, adeta ekranda izlediğim nostaljik bir dramatik film canlılığıyla sahnelerini zihnime aktarabilmesiydi. Çevresel tasvirlerin başarısı yanısıra, duygu durumu aktarımında da üst düzey bir öykü okudum doğrusu. Naçizane kanaatimce kitabın üçüncü en başarılı öyküsü Fatma Ergüneş'in kaleme aldığı "Eskici" adlı üründü. Eskici'deki karakterlerin gücü ve etkili kompozisyonları, içerdiği trajik olguların lezzeti, bu çalışmayı seçmemde önemli bir etken oluşturdu. Ergüneş'in öyküsünün final kısmının biraz daha vurucu olabileceğini düşünsem de bu tercihimi değiştirmedim. Mesela Fatma Karagöz'ün "Saç Aşağı Kız Yukarı" hikayesinin sonu hakikaten iyiydi, ancak onun da giriş ve gelişme bölümleri biraz zayıf kalmıştı. Satırlarıma burada son verirken, Kaya Başar'ın "Kurnaz Tilki Burçin" adlı öyküsünün adeta kaçırılmış bir fırsat olduğunu, daha yoğun ve konsantre bir anlatımla ele alınsa epeyce çarpıcı bir öykü okuyabileceğimiz görüşümü de aktarma lüzumu hissediyorum.

9 Eylül 2014 Salı

Gece Bitmedi / Muzaffer Buyrukçu


Gece Bitmedi
Muzaffer Buyrukçu
1995

Muzaffer Buyrukçu'nun "Gece Bitmedi" romanı, evli bir çiftin, bir yılbaşı gecesinde yaşadıklarını, konuştuklarını ve düşündüklerini anlatan, evliliklerinin muhasebesini yapmalarına tanık olduğumuz bir çalışma. Kitabı bütünsel açıdan değerlendirecek olursak beğenmediğimi ve tavsiye etmeyeceğimi kısa yoldan hemen söyleyeyim. Ancak kitabın içinde ilgimi çeken bölümler de oldu. Çiftin tren ve otobüs yolculuklarının anlatıldığı kısımlar özgündü. Ayrıca evli çiftimizin yılbaşı gecesi televizyon izlerken 90'lı yılların sanatçıları, şarkıcıları, şarkıları, TV programları hakkında yaptıkları hoş yorumlar, bana tatlı bir doksanlı yıllar nostaljisi yaşattı. Bunların haricinde, Gece Bitmedi romanının akılda kalıcı ve çarpıcı bir yönü olmadığı kanısındayım.

Soğuk Savaş Yazıları / Demirtaş Ceyhun


Soğuk Savaş Yazıları
Demirtaş Ceyhun
2001

Demirtaş Ceyhun'un "Soğuk Savaş Yazıları" kitabı içindeki denemelerini genel itibariyle kitabın adıyla çağrışımlı olarak "soğuk" buldum. Bence deneme türündeki eserlerin en gerekli vasfı, okurları saran, samimiyet kuran bir sıcaklık içermeleri olmalı. Yazarla sanki karşılıklı sohbet eder gibi bir havada okuduğum yazıları şahsen daha ilgi çekici buluyorum. Buradaki mesafeli üslup tercihi Demirtaş Ceyhun'un bilinçli bir çabası sonucu mu oluşmuş, o konuda bir fikrim yok. Soğuk Savaş Yazıları kitabının bana hitap etmemesinin bir nedeni de, içeriğinde ele alınan mevzuların benim ilgi alanıma girmemesidir, diye düşünüyorum. Yani kısacası, bu kitabı ilgi ve merakla okuduğumu söylersem yalan olur. Ama elime aldığım her kitabı sonuna dek bitirmek gibi kötü bir huyum var. O nedenle çoğu sayfayı sıkıcı bulsam da, eseri sonuna dek okudum.

6 Eylül 2014 Cumartesi

Baba ile Kız / Kemal Özer

Baba ile Kız
Kemal Özer
1999

Kemal Özer'in Baba ile Kız kitabının kapağı, ilk çağrışım olarak, eserin bir çocuk kitabı olduğunu hissettiriyor. Hatta arka kapak yazısını da okuduğunuzda kitabın bir çocuk kitabı olduğuna tamamen emin oluyorsunuz. Oysa kitabı okumaya başladığınızda bu kanaatinizde yanıldığınızı anlıyorsunuz. Baba ile Kız kitabındaki çoğu öykü, Kemal Özer'in 1950'li yıllarda Seçilmiş Hikayeler Dergisi, a Dergisi, Dost Dergisi, Değişim Dergisi, Dönem Dergisi gibi yayın organlarında yer almış çalışmalarından oluşuyor. Genelde soyut ifadelerin ağırlık taşıdığı bir öykü dilini yeğlemiş yazar. Yeterince ilgi çekici ve heyecan verici hikayeler okuduğumu söyleyemem. Ancak "Ağustos'tan I" ve "Ağustos'tan II" adlı öyküler, daha hayatın içinden çağrışımlar taşıdığı için, benim için kitaptaki diğer çalışmaların bir adım önünde yer aldı. Bütünsel bir açıdan bakacak olursak, şair olarak kendine önemli bir yer edinmiş olan Kemal Özer'in öykülerinin şiirleri kadar ilgi çekici olduğunu söyleyemem.