17 Aralık 2015 Perşembe

Kıyamet Çiçekleri / Gülten Dayıoğlu

Kıyamet Çiçekleri
Gülten Dayıoğlu
2003

Bilimkurgu tarzında yazılmış yerli romanlarla sık karşılaşmıyoruz. Gülten Dayıoğlu'nun kaleme aldığı Kıyamet Çiçekleri, bu alandaki verimsizlik göz önüne alındığında dikkat çekici bir eser gibi algılanabilir. Ancak heyecan verici bir okuma serüveni vaat eden bir kitapla karşılaştığımı söylersem yalan olur. Çünkü eserde sözü edilen kimi kavramlar, özgünlük içerseler bile yeterince güçlü bir ikna edicilik taşıyamıyorlar. Bazı kısımların çok uzaması ve aşırı ayrıntılandırılması da önemli bir handikap içeriyor. İçerikte yeteri kadar heyecan ve macera yüklü değil. Gizem tarafı da zayıf. Ama bu dezavantajlara rağmen, bilimkurgu türüne yoğun ilgi duyan kişiler için okunası bir çalışma olarak görülebilir.

16 Kasım 2015 Pazartesi

Kutsal Kefen / Julia Navarro

Kutsal Kefen
Julia Navarro
2005

Kitap, birbirine paralel örülmüş iki farklı tarihsel süreçteki hikaye etrafında örgülenmiş. Hazreti İsa döneminden başlayarak, kutsal kefenin hikayesini günümüz dünyasına kadar gelen geniş bir çerçevede izliyoruz. Julia Navarro'nun üslubu hiçbir özgünlük içermiyor. Bu tarz çok satar romanların klasik kurgusunun basit kalıpları aynen uygulanmış. Kimi tanınmış İtalyan giyim markalarının alenen ve sık sık reklamının yapılması da ayrı bir iticilik içeriyor. Gizem ve gerilim unsurlarına da yeterince yer verilmese bile, netice itibariyle kendini okutan, ama zihinde hiçbir kalıcı iz bırakmayan bir eser Kutsal Kefen.   

24 Ekim 2015 Cumartesi

AşkAllah / Muammer Can

AşkAllah
Muammer Can
2015

            Muammer Can'ın ikinci şiir kitabı AşkAllah, günümüzün kendine modern şiir dilinin kimi trüklerini, basmakalıp bir edayla tekrar etmekten imtina eden, şahsına münhasır bir şiir gettosu oluşturmaya niyetlendiği sezilen, bir aura taşıyor. Yakın zaman önce kaybettiğimiz değerli şair Hüseyin Avni Cinozoğlu'nun son kitabı "Makâm-ı Işk Her Dem Âli" ile, söylem bazında pek benzeşmese bile, manevi kavramsal kimi yaklaşımların tinsel aktarımı yönünden bazı paralellikler taşıdığı söylenebilir.

            Kitabın daha başında yer alan "Kara Ölüm" şiiriyle, okur, şairin kendisine göstermeye niyetlendiği, eşitsizliklerin güçlendiği dünyanın acımasız atmosferini solumaya başlıyor. "Ciğer Yanığı" gibi söylemin keskin bir bıçağa dönüştüğü şiirler AşkAllah kitabında sıkça yer almakta. "Şair" adlı şiirdeki gibi, anlatımsal öğelerin kendini gösterdiği çalışmaları, yalınlığın vuruculuğunu göstermesi açısından önemli buldum. "Nisa" şiiri ise, kitabın içinde ayrıksı duran bir üslup yapısı taşısa bile, tekrar tekrar okuduğum ürünlerden biri oldu. "Şathiye" de su gibi akan söyleyişiyle, benim bakış açıma göre, etkileyici çalışmalardan biriydi. Kitabın ilerleyen sayfalarında, şair Muammer Can "Aşk Dikenli Bir Hırkadır" derken, dervişane tavrının en üst perdesine ulaşıyor.

            Kitabın son yirmi sayfasında ise estetik yönelim temposu bazında, belirgin bir düşüş gözlemledim. Söylem benzeşiminden kaynaklanan bir tekdüzelik hissi, yazık ki, eserin finalinde özgül  ağırlığını belirginleştirdi. Yani demem o ki, eserin sonlarında yoğunlaşan ölçü ve uyak kaynaklı bir ses monotonluğu, benim gibi kimi okurlarda, belirli bir kulak yorgunluğu oluşturabilir. Ama buna rağmen, bütünsel açıdan bakıldığında, Muammer Can'ın AşkAllah adlı kitabı, farklı bir kulvarda ilerleyen ve zikzaklı koşular yapan başarılı bir koşucuyu izler gibi, heyecan verici tatlar da barındırıyor.
 

12 Eylül 2015 Cumartesi

Haiku Yazar Salyangoz / Necati Albayrak

  Haiku Yazar Salyangoz
Necati Albayrak
2015
             Necati Albayrak'ın, Yasakmeyve Yayınları tarafından okurlara sunulan eseri "Haiku Yazan Salyangoz" ile, uçsuz bucaksız bir doğa sarmalına girip, inceliklerle örülü sözcüklerin zengin tinselliğini kavramak mümkün. Bu kitapta "suyun ıslığı"nı duymak, "seken sözcükler"i gözlemlemek, "derin karanlık"ı hissetmek, "simsiyah harfler"i okumak ve anlamlandırmak olanağı tüm yönleriyle ortaya konmuş. Bir istisna haricinde, eserdeki bütün şiir adlarının iki kelimeden oluştuğunu burada vurgulamam gerek.

            Haiku Yazan Salyangoz,  sadece durgun tabiat görüntülerinin oluşturduğu etkileşim sonucunda kıpırdayan imgelemle değil, devinden bir doğanın baş döndürücü kuşatıcılığı çerçevesinde şiirin tüm olanaklarını bünyesine katmak isteyen bir bilinçle kotarılmış. Şair Necati Albayrak'ın eseri birkaç okumada tüketilmesi mümkün olmayan bir izleksel derinliği ve anlamsal enginliği bünyesinde barındırıyor.

            Gözlemlediğim kadarıyla, kitabın en büyük handikabı, haiku tarzındaki şiirleri okumanın büyük bir dikkat ve özen gereksinmesi. Çünkü gözden kaçırılan tek bir sözcük, iki sayfalık bir şiirden alınacak tüm estetik lezzetin uçup gitmesine sebep olabiliyor. Albayrak'ın bu eserini bütünsel olarak  çok kıymetli bulsam da "Birinci Bölüm: Ustası Olsam"ı daha çarpıcı bulduğumu söylemek isterim. "İkinci Bölüm: Dedi Karasın" ise ilk bölüme göre farklılık arz eden biçimsel yapı ve tercihleriyle daha dar bir izleksel yapı çerçevesinin sınırlarını betimliyor.

            Kitapta okuduğum haikulardan, kendi seçtiklerimle oluşturduğum bir şiiri, bu vesileyle paylaşmak isterim.
 
KARANLIĞIN AÇLIĞI
 
matarasına
gözünden yaşlar döken
savaş suçlusu

sararmış yaprak
kaybolmazdı ırmağın
eski renginde

uyurken insan
biraz çocuk oluyor
biraz da ölüm

önce ateşi
ardından türküsünü
yakıyor çoban

vazoda gülün
gizlediği dikenler
suya batıyor

ustası olsam
içimdeki ölüyü
taşlara gömsem

yokuşu aşıp
daha güçlü akmaz mı
cılız dereler

tozlu yolları
birbirine bağlayan
çocuk sesleri

güftesi yitik
şarkılar mı söylüyor
sazlıkta rüzgar

üfledik söndü
karanlığın açlığı
bitecek sandık

kurşun kalemle
yaralanmış kağıtlar
veda mektubun

yüzüm üstüne
karartısı değişken
mezar taşları

Necati Albayrak
Haiku Yazar Salyangoz, 2015

The Poet - Şair / Ralph Waldo Emerson

The Poet / Şair
Ralph Waldo Emerson
2010

     İlk kez 1844 yılında "The Dial" dergisinde yayımlanan, Denemeler: İkinci Seri'de yer almış, Ralph Waldo Emerson'un kaleme aldığı "The Poet / Şair" adlı poetik deneme, Volkan Hacıoğlu tarafından Türkçeye başarılı bir şekilde çevrilmiş. Bu değerli eser Artshop Yayıncılık tarafından 2010 yılında okurlara sunulmuş. Kitapta, metnin İngilizce orijinal halini ve Türkçeye uyarlanmış halini bir arada görmek mümkün. Bu vesileyle yeterli düzeyde İngilizce bilen kişilerin, çeviriyi denetlemesi imkanının sağlandığı da söylenebilir.

     Kitapta, Emerson'un şairlere biçtiği genel misyon, şiirin toplumsal dönüşümde oynaması gereken rol, sanatın evrensel yansımalarının kökeni ele alınmış. Çoğunlukla uzun ve çetrefil ifade tarzının ön planda olduğu bu eser, şairlerin genel tavır ve davranışlarının, dahası alışkanlıklarının temel dinamiklerini keşfetme çabasını da çokça içeriyor.

     Evrensel estetik kuramların, sanatçı kişiliğinden yansıyan davranışsal tavırlarının temellendirilmesi ve özelde ise şairlerin, on dokuzuncu yüzyıl Amerika'sındaki sosyal ve ideolojik rollerinin kısa bir sınıflandırması olarak da okunabilecek bu kısa yapıtın, konuya ilgi duyan okurlara yeni düşünsel kapılar açacağından hiç kuşkum yok.

     Belki kitabın bütünsel etkisini tamamıyla yansıtmaktan uzak kalabilir ancak Emerson'un "Şair"inden tespit ettiğim bazı aforizmaları aktararak satırlarıma son vereyim:

 

R.W.EMERSON'DAN AFORİZMALAR

"Felsefede formlar doktrini yoktur."

"Bütün insanlar hakikati yaşadıkları için, anlatım gereksinimi duyarlar."

"Kişi kendisinin yalnızca yarısıdır, diğer yarısı ise ifadedir."

"Şair, güçlerin dengede olduğu kişidir."

"Sözcükler de eylemdir ve eylemler bir tür sözcüktür."

"Şair, sözcüdür, adlandırandır ve güzelliği temsil eder."

"Bütün estetik formlar karakterin bir sonucudur."

"Evren ruhun dışlaşmasıdır."

"Doğanın büyüleyiciliğinin etkisinde kalan herkes bir yere kadar şairdir."

"Her sözcük önceden bir şiirdi."

"Dil fosilleşmiş şiirdir."

"Başkalaşım bir kez göründüğünde durmadığını sezeriz."

"Her düşünce aynı zamanda bir hapishanedir."

"İmgelemin niteliği akmaktır, donmak değil."

"Gizemcilik, rastlantısal ve tekil bir simgeyi evrenselmiş gibi görme yanılgısı içerir."

"Kuşku duyma ey şair, ama ısrar et!"

Ralph Waldo Emerson / The Poet, 1844

9 Eylül 2015 Çarşamba

Duvarlarda Gözlerim Üşüyor / Volkan Hacıoğlu

Duvarlarda Gözlerim Üşüyor
Volkan Hacıoğlu
2006

            Volkan Hacıoğlu'nun ilk kitabı "Duvarlarda Gözlerim Üşüyor" seksen sayfadan oluşan, ilk sayfasından son sayfasına kadar okurun ilgi ve alakasını diri tutan bir çalışma. Kitabın içindeki şiirlerin bazılarında, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiirlerinden aşina olduğumuz, ani bir ışıyış, ince ve derin bir parlaklık, belirgin bir söyleyiş keskinliği, kendini hissettiriyor.

            Kitabın başındaki "Çocukken" adlı üründe, bu dediğim olgunun ilk örneğiyle karşılaşıyoruz. "Kara Sevda" şiirinde ise, ürpertici bir evrensel hissiyatın, saf ve yalın tanımını okumak bahtiyarlığına eriyoruz. "Sevi" şiirinde, imgesel bir fırtınanın karmaşasının sonunda berrak bir sonuca ulaşmak mümkün. "Uzaklardaki Tanrı" bu kitabın içinde en çok okuduğum ve üzerine en fazla düşündüğüm şiir olarak, ayrı bir şekilde konumlanıyor. "Onca" ve "Ondan Sonra" şiirleri, kısa ve yalın bir söyleyişle, içerdikleri tüm derinliği, ziyadesiyle hissettirmeyi başarmış, diye düşünüyorum. Bu saydığım ürünlerin yanı sıra, benim için ayrı bir anlamsal içerik barındıran "Yük" , "Yalnızlık Uzaklara Benzer" , "Anneannem" ,  "Sadaka" , "Çöp Yiyen Çocuklar" şiirlerinin de, burada en azından isimlerini ayrıca anmam gerektiği kanısındayım.

            Netice itibariyle söylersem, ben bir okur çerçevesi içinde, tutum olarak, her şiir kitabı sahibine "şair" dememeyi tercih ediyorum. Ancak "Duvarlarda Gözlerim Üşüyor"u okuyunca, Volkan Hacıoğlu için gönül rahatlığıyla, "hakiki bir şair" diyebilirim.   
  

SESSİZ EZGİ 

uzun bir kapıydı hüznü akşamların
kapanan kanatlarla azalırken mavilik
yollarda söylenen çocukluk şarkıları
ıssız su yüzeyinde başlayan uzaklık 

bazen olmazdı gece, olmazdı yıldızlar
hep orada yaşardı o sonsuz düşünce
mor rüzgarlara dönüşürken yalnızlık
duvarları yıkılmış bir denizdi gözyaşı

Volkan Hacıoğlu
Duvarlarda Gözlerim Üşüyor, sayfa: 14

7 Eylül 2015 Pazartesi

Batman'da Bir Cesur Yürek - Mela Quno Efsanesi / Sedat Sezgin

Batman'da Bir Cesur Yürek
"Mela Quno Efsanesi" 
Sedat Sezgin
2015

Sedat Sezgin'in "Batman'da Bir Cesur Yürek" adlı kitabı, toplumsal bilinçaltının temellerine inmeye çalışan bir roman. Töre, din ve sosyoloji kavramlarının, cinsiyet kodlarına sirayetini kurgusal planda irdelemeye çalışmış. Yazar Sezgin, bu temel amacına kavuşmak için de girift bir tarz ve soğuk bir üslubu tercih etmek yerine, akıcı bir dil ve anlatım anlayışını yeğlemiş. Bu eser vasıtasıyla edebiyatımızın anti kahramanlar galerisinde kendine has bir yer edinen Mela Quno, okuru kimi zaman tedirgin eden, yer yer gülümseten tavırlar sergiliyor. Romanda birbiri ardına geçen yan karakterlerin bazılarının da, renkli kişilikleri yönünden Quno'dan geri kalmadıklarını söyleyebiliriz. Kitap altmış dört bölümden oluşuyor. Bölümler arasında şeffaf bir geçişkenlik olduğunu öne sürebilir. Sayfalar normal sırasıyla okunabildiği gibi, bölümleri, yazar Sedat Sezgin'in tasnif ettiği sıralamayla okumamak da mümkün. Rastgele, bir baştan bir sondan bölümleri değerlendirmek, karışık olarak okumak da, zihinde, ayrı anlamsal katmanlar oluşturuyor. İki yüz kırk sayfalık romanda sekiz sayfa süren bölümler de var yarım sayfa süren bölümler de mevcut. Bu da eserin ritminin tekdüze şekilde seyretmesinin önüne geçmiş. Sedat Sezgin beşinci kitabı "Batman'da Bir Cesur Yürek" ile önceki kitaplarında ortaya koyduğu izleksel çerçevenin dışına çıkmadan, söylemini keskinleştirerek çalışmaya devam ediyor.

6 Eylül 2015 Pazar

Safranbolu'da Tek Deniz Feneri / Hüseyin Avni Cinozoğlu

Safranbolu'da Tek Deniz Feneri
Hüseyin Avni Cinozoğlu
2014

Hüseyin Avni Cinozoğlu'nun "Safranbolu'da Tek Deniz Feneri" adlı eserindeki şiirlerin çoğu okuyucunun yüreğine dokunan, samimiyet ve içtenliğini hemen hissettiren yapıda ürünlerin bir araya gelmesinden oluşmuş. Kitabın bütününe sinmiş saf lirizmden etkilenmemek kolay değil. Şair Cinozoğlu nostaljik ögelerin zihninde bıraktığı imajları farklı söz kalıplarıyla şiirlerine ustaca aktarmış. Özellikle İstanbul şehrini izlek edinen şiirlerinin duruluğu göze çarpıyor. Şairin yaşadığı mekan olan Safranbolu ise, sanki bir masal diyarından bahsetmenin asudeliği içinde ele alınmış. Kitaptaki şiirlerin çoğu, tekrar okumalarda farklı ve yeni anlamlandırmalara açık bir imgesel zenginliği barındırıyor dersek abartmış olmayız, diye düşünüyorum.

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Susun Ağlayacağım / Muammer Hacıoğlu

Susun Ağlayacağım
Muammer Hacıoğlu
1971

Sararmış yapraklarını çevirdiğim bu küçük şiir kitapçığı, zamanların ötesinden, yetmişler şiirinden hoş bir esintiyi odama doldurdu. Muammer Hacıoğlu'nun dizeleri, farklı şiir anlayışlarının bireşiminden oluşmuş zengin bir içerik barındırıyordu. Yaşanmışlıkların getirdiği samimi bir söyleyiş, şairin kitabındaki ürünleri okurlara daha da yaklaştıran önemli bir unsur oluyor. İçeriğe sinmiş, bu hayatın özünden gelen dizeler, çoğu kısımda hiçbir tasvir içermese bile, şair Muammer Hacıoğlu'nun yaşamı ve kişiliği üzerine güçlü çağrışımlar oluşturuyor. "Susun Ağlayacağım" adlı eserde hiçbir yapay öge görmek, zorlama söyleyişlere rastlamak mümkün değil. Neredeyse şairin samimiyet ve içtenliği sayfaların dışına taşacak denli sahici. Kitaptaki, Öykü, Bakmayın, İnanmazsınız, Al Götür Beni Buralardan, Asker, Büyümeyen, Onlar Mı Bizler Mi, adlı şiirleri çok sevdim. Ama dediğim gibi, tek tek şiirlerden öte kitabın genel aurası daha çok etkiledi beni. Şairin bu eserindeki kısa bir şiiri paylaşarak satırlarıma son vereyim:

RESİM

Toprak beni yutacak
İnsanlar unutacak
Yalnız resmim kalacak
Anamın gözlerinde.

Muammer Hacıoğlu,
Susun Ağlayacağım, Sayfa: 18

20 Ağustos 2015 Perşembe

...ile Konuşmalar / Aytuğ Uslutekin

...ile Konuşmalar
(Sylvia Plath ile Karşılıklı Konuşmalar)
Aytuğ Uslutekin
2015
 
Aytuğ Uslutekin'in "...ile Konuşmalar" kitabını okuyacak bir kişinin elinde mutlaka bir kalem bulunmalı. Çünkü son derece zengin bir kültürel birikimin oluşturduğu sayfaların arasında ilgiyle gezinirken, kalemle altını çizerek vurgulamak isteyeceğiniz birçok satır karşınıza çıkacaktır. Yazar Uslutekin'in yumuşak ve akıcı üslubu, okuru yormayan ve karşılıklı bir sohbet atmosferi hissettiren bir özelliği bünyesinde barındırıyor. Ben kitabı okurken, Aytuğ Uslutekin'in eserinde bahsettiği şarkıların bir kısmını bilgisayarımda youtube vasıtasıyla dinledim. Böylece bahsedilen duygu durumlarıyla özdeşlemenin daha lezzetli bir hal aldığını belirtebilirim. Yazarın mesleği nedeniyle Türkiye'nin dört bir yanına yapmış olduğu yolculuklarda edindiği renkli gözlemleri, kültürel donanımıyla harmanlayarak sunduğu bu eser, birçok nostaljik tatları da barındırıyor. Aytuğ Uslutekin'in, Sylvia Plath ile yaptığı bu düşsel konuşmalar, kimi zaman dünya edebiyatına, kimi zaman Hollywood sinemasına dokunarak, anlam ve çağrışım örgüsünü güçlendiriyor. Bir okuma şölenine muhatap olmak isteyen herkese "...ile Konuşmalar"ı tavsiye etmekte fayda görüyorum.

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Al Kumsallar / J.G.Ballard

Al Kumsallar
J.G.Ballard
1995

Ballard'ın Al Kumsallar adlı kitabı anlaşılması zor ve karmaşık öykülerin bir arada bulunduğu ilginç bir yapıt. Ürünlerin anlaşılmasının zorluğu, fazlasıyla çok özel isim barındırması, farklı jargonlardan uzmanların anlayacağı kavramlara sıkça atıf yapması ve uzun, dağınık yapıda cümleleri tercih etmesi gibi nedenlere bağlanabilir. Yazarın hayal gücüne şapka çıkarmamak olanaksız. Ancak tasvir ifadelerindeki muğlak soyutluk, okur ilgisini üst düzeyde tutmakta zorlanmasına sebep olmuş. Kurgudaki karmaşa ve her karakteri okurun daha başta tanıdığı varsayımı özgüveni, eserin akılda kalıcılığını yaralayıcı bir çerçeveye evrilmiş. Kitapta en beğendiğim öykünün "Şarkı Söyleyen Heykeller" adını taşıyan, hayal gücünün sınırlarını zorlayan ve alabildiğine duygusal olmayı başaran ürün olduğunu söyleyeyim.

14 Ağustos 2015 Cuma

Cenin ve Ceset / Piraye Şengel

Cenin ve Ceset
Piraye Şengel
2008

Piraye Şengel'in kaleminden çıkan polisiye roman "Cenin ve Ceset" naif bir anlatımı ilke edinmiş, derinleşme ve gizem unsurlarına daha baştan kapalı bir eser. Polisiyelerde başat ögelerden biri olması gereken "merak ve heyecan" duygusunu verebilmekten ziyadesiyle uzak bir anlatım tercihi söz konusu. Karakterlerin basitlik ve yavanlığı hemen kendini ön plana yerleştirmiş. Bu da eserin gerçeklik ve akılcılık yönünden geri planda kalmasının en büyük gerekçesi. Netice itibariyle adıyla oluşturduğu etkiyi ve merak hissini karşılamayı başaramamış bir eser Cenin ve Ceset.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Hipodrom Soygunu / Lionel White

Hipodrom Soygunu
Lionel White
1970
 
İkinci sınıf Hollywood polisiyesi tarzında bir filmin vasat senaryosunu okuyormuş gibi hissettim Lionel White'ın Hipodrom Soygunu adlı eserini okurken. Bu romanın yapısal olarak, kırklı yıllardaki Kara Film ekolünü andıran bir içeriği taşıdığı söylenebilir. Zaten yazar Lionel White bahsettiğim türün başat yapıtlarını da yazmış üretken bir sanatçı. Olay örgüsü pek karmaşık değil. Hipodrom Soygununun yüksek düzeyde bir zeka gerektiren bir kurgu taşımadığı söylenebilir. Kilit roldeki bir "Femme Fatale" karakterin sürüklediği klasik Film Noir şablonunun pek dışına çıkılmıyor. Tasvirlerin belli bölümlerde vasatın üstüne çıktığı söylenebilse de psikolojik derinliklerin yeterince aktarılabildiğini iddia edebilmek hemen hemen imkansız.

Not: Bu yazıyı yazdıktan bir süre sonra, bahsettiğim kitaptan 1956 yılında, Stanley Kubrick'in yönettiği klasik bir polisiye olan "The Killing" filminin uyarlandığını öğrendim. Fırsat bulabilirsem filmi de izlemeye çalışacağım.

11 Ağustos 2015 Salı

Son Beste / Erdem Katırcıoğlu

Son Beste
Erdem Katırcıoğlu
2005

Erdem Katırcıoğlu'nun Son Beste adlı hikaye kitabının ilk ürünü "Yazgan Niyazi" naif ama bir o kadar da ilgi çekici bir anlatımı bünyesinde barındırıyor. Dolayısıyla eseri okumaya başlayan kişiler hoş bir çalışmayla kitaba başlamanın avantajını yaşıyor. İkinci öykü, kitaba da adını veren "Son Beste" eserdeki çoğu üründe olduğu gibi trajik bir finali bünyesinde barındırıyor. Ve okurun beklenti çıtasını yükselten bir başarı çizgisini muştuluyor. Yazar Erdem Katırcıoğlu yazdığı çoğu hikayede kendi hayatından yansımaları da belli oranda kurguya eklemlemiş, diye düşünüyorum. Kitapta çoğu başarılı sayılabilecek toplam sekiz hikaye var. Yazar Katırcıoğlu'nun, gündelik dilin sadeliğini, dramatik yönden etkileyici eserlere dönüştürmede başarılı olduğu söylenebilir. Ancak öykülerdeki kimi gereksiz ayrıntılar ve faydasız ifadelerin bütünlüğe zarar verdiği ve üslupta yoğunlaşmaya olanak tanımadığını da olumsuz bir not olarak ifade etmek isterim.

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Sevgilinin Gözündeki Leke / Asuman Tüfekçi

Sevgilinin Gözündeki Leke
Asuman Tüfekçi
2007
 
Asuman Tüfekçi'nin kaleme aldığı Sevgilinin Gözündeki Leke adlı kitap "Bir Edebiyat Öğretmeninin Anıları" alt başlığıyla yayınlanmış. 500 sayfalık epeyce hacimli bir eserle karşı karşıyayız. Hem de küçük puntolu yazı karakteriyle oluşması nedeniyle kitabı okumanın zorlaştığını başta ifade etmem gerek. Kanaatimce yazar Asuman Tüfekçi'nin çok fazla gereksiz ayrıntıya yer vererek içeriği şişirmesi olumsuz bir duruma sebebiyet vermiş. Kendi adıma keyif aldığım ve ilgiyle okuduğum kimi anekdotların bu kalabalık olay örgüleri içinde kaynayıp gitmesine üzüldüğümü belirtmeliyim. Eserde kimi ayıklamalara gidilen bir editör çalışması yapılsaydı daha ilgiyle okunan bir kitap olurdu. Ayrıca kitabın adı olan "Sevgilinin Gözündeki Leke" ibaresinin, içeriği yansıtıcı bir niteliği olmadığını da vurgulamak isterim.

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Kuşlar Uzaktı Sonra / Yılmaz Odabaşı

Kuşlar Uzaktı Sonra
Yılmaz Odabaşı
2001

Yılmaz Odabaşı'nın 147 sayfalık "Kuşlar Uzaktı Sonra" adlı kitabında beş hikaye yer alıyor. Eserdeki bu beş hikayenin hepsi de birbirinden ilgi çekici bir üslupla ele alınmış. Yaşanmışlıkların da getirmiş olduğu yadsınamaz bir avantajla, Yılmaz Odabaşı, kitabının daha ilk sayfasından itibaren okurlarını memnun edici bir tutarlılık ve ilkesellik gösteriyor. Ben kitabın ilk hikayesi olan Kuşlar Uzaktı Sonra'dan daha çok etkilendim. Diğerleri de başarılı ürünlerdi elbette, ancak en vurucu çalışmalar kitabın başlarına yerleştirilmiş, diye düşünüyorum. Yazarın politik görüşlerini ikna edici argümanlarla okura angaje etmekte ziyadesiyle başarılı olduğu, su götürmez bir gerçek. Kitaptaki hikayelerin çoğundaki yerel dilin kullanımındaki güzellik ve güçlü etki de yadsınamaz. Olumsuz bir yorum yapacak olsam, "Kuşlar Uzaktı Sonra"daki hikayelerin final kısımlarının daha etkileyici bitebilme potansiyeline sahip bulunduğu, ama bu olanağın kullanılmadını söylerdim.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Eski Bir Balerin / Feyza Hepçilingirler

Eski Bir Balerin
Feyza Hepçilingirler
2001

Soyut bir anlatımı yeğleyen, ancak derinlikli bir bakış açısını yansıtmaktan çok uzak bir yapıt olmuş Eski Bir Balerin. Feyza Hepçilingirler'in ağdalı dili, kendini bir Türkçe ustası olarak sunan bir yazar için bütünüyle facia olarak nitelenebilir. Kitabın içindeki hikayeleri okurken ziyadesiyle zorlandım. Çünkü tatsız tuzsuz bir üslupla yapılan ruhsal tahliller, hiçbir çarpıcılık ve özgünlük içermeyen neticeye ulaşıyor. Kitabın 1985 yılında Sait Faik Hikaye Armağanını kazanmış olması ise, bu ciddi edebiyat ödülü hakkında önemli bir kuşku vesilesi olarak algılanmalı. Kitaptaki on dört hikaye içinden iki tanesinin diğerlerine nazaran daha az kötü olduğu kanısındayım. "Gerdek" hikayesindeki sürprizli final küçük bir heyecan oluşturuyor. "İletişim" adlı üründe ise, bir yazarın imza günündeki tedirginlik ve hayal kırıklığı canlı bir tasvirle anlatılmış. Bu iki öyküdeki kıvılcım ise kitabın bütünsel olarak oluşturduğu fiyaskoyu azaltmayı başarmaktan çok uzak.

3 Ağustos 2015 Pazartesi

Sevmeyi Öğrenirken / Filiz Tosyalı

Sevmeyi Öğrenirken
Filiz Tosyalı
2007
 
Filiz Tosyalı'nın kaleminden çıkmış Sevmeyi Öğrenirken adlı kitap genç bir okur kitlesi hedef gözetilerek ortaya konmuş. Ancak eserin vermiş olduğu mesajlar ve içeriğin işleniş tarzı hedef kitlesiyle uyuşmayacak bir yönde ilerliyor. Genel itibariyle yozlaşmış bir gençlik panoraması çizilerek, parçalanmış bir ailenin çıkmazları kitaplaştırılmış. Ancak olay örgüsünde hiçbir çarpıcı ve ilgi çekici gelişmenin yer almaması, zaten hiçbir heyecan içermeyen eseri iyice yavanlaştırmış. Romandaki karakterlerin hiçbir özgünlük içermemesi de ayrı bir handikap olarak not edilmeli. Netice itibariyle yazar Tosyalı'nın Sevmeyi Öğrenirken ile ortaya koyduğu performansı hiç beğenmediğimi gönül rahatlığı ile ifade edebilirim.

2 Ağustos 2015 Pazar

Babam İçin / Berrin Yıldızoğlu

Babam İçin
Berrin Yıldızoğlu
2011

Berrin Yıldızoğlu'nun kaleme aldığı "Babam İçin" kitabının adının nereden geldiğini, kitabın yarısını geçtikten sonra öğrenebiliyoruz. Romanın başları pek heyecan verici ve akışkan değil. Okuma keyfi almakta zorlandığımı belirtebilirim. Yavan ve orijinallik içermeyen bir giriş, bu tarz romanlar için büyük bir handikaptır. Ama yazarın babasının rahatsızlığının belirdiği ve Ağrı dağına tırmanış kararının şekillenmeye başladığı bölümlerden itibaren eserin bir dinamizm kazandığını rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle tırmanış sürecinin anlatıldığı bölümler büyük bir heyecan barındıran, çok canlı tasvirlerin öne çıktığı edebi güzellikleri yansıtmış. Keşke bu kısma odaklanılsaydı diye hayıflandım kendi kendime. Hiçbir ilginç unsur barındırmayan, yazarın gönül macerası kısmı, romandan toptan çıkarılsa, eserin yoğunluk ve derinliği çok daha güçlü olurdu kanısını taşıdığımı vurgulamam gerekiyor. Sonuç itibariyle, yazar Berrin Yıldızoğlu'nun yoğun otobiyografik ögeler taşıdığını hissettiren bu romanı, kimi ham özellikler taşımasına rağmen, ikinci yarısındaki etkileyici anlatımı için okunabilir.

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Hizmetkar Kim? / Cenk Enes Özer

Hizmetkar Kim?
Cenk Enes Özer
2012

Kitabın açılışı ve ilk yarısına kadar genel seyri Matrix filmini fazlasıyla hatırlatıyor. Hatta hatırlatmaktan öte bir benzeşim de söz konusu edilebilir. Yağmur karakterinin iç sesi vasıtasıyla dile getirilen olay ve görüşler Neo karakterinden ciddi oranda esinlenilmiş. Cenk Enes Özer'in romanında heyecan ögesi bu tarz eserlerde olduğu gibi ön plana konamamış. Bu da Hizmetkar Kim? romanının okuma keyfini zedeleyen bir unsur. İçerikteki islami ögeler kitabın bir nebze de olsa orijinalite kazanmasına vesile olmuştur denebilir. İslamı tanımayan kişiler için bu eserin öğretici tarafları bulunduğunu da ifade edebiliriz. Ancak bu kitabın, devamını içeren diğer romanı okumak için yeterince motive edici mahiyette bir etkileyiciliğe sahip olamadığını söylemem gerek.

12 Temmuz 2015 Pazar

Devşirme / Şeyda Koç

Devşirme
Şeyda Koç
2012

Şeyda Koç'un "Devşirme" adlı kitabındaki şiirlerin kolay okunduğunu ilk elden söyleyebilmek mümkün. Okurları yormayacak bir üslup anlayışıyla hareket eden şair, bunun doğal sonucu olarak da kimi yerlerde gerekli anlamsal derinliğe ulaşmaktan uzak kalmış. Genelde kısa dizeler tercih edilmiş Devşirme'de. Şeyda Koç yalın söyleyişin rahatlığına yaslanarak çarpıcılıktan uzak şiirlerin oluşumundan hemen hiç çekinmemiş. İmgeselliğin uzağında, günümüz şiiriyle pek alışverişi olmayan bir anlayışın hakimliği eserdeki ürünlerin çoğunda gözlemleniyor. Kitaptaki en beğendiğim şiirleri şöyle sıralayayım: Kesit (sayfa: 16), İlk Aşk (sayda: 86), Yalnızlık (sayfa: 94), Eylül (sayfa: 106). Devşirme'nin sonunda yer alan "Deyişler" bölümü kitabın en zayıf kısmı hüviyetinde. Tüm bunlara karşın, Şeyda Koç'un şiirlerinde, şairin bir sonraki kitabını merak ettirecek bir parıltı bulunduğunu söylemezsek haksızlık etmiş oluruz. Kitaptan bir şiir aktarayım:

EYLÜL

Usul usul yaklaşıyor eylül sessiz ve mütebessim
Alnında gecenin izi yaz süzülür kayar geceden.
Salının selametinde dolaşır aminler. 
Gün ağarana değin aşk olur yaradana yeminler.
Yüzyıllık günahların bekçisi erir.
Yer gök kızıla çalar.
Dünyanın rahminde gün sayar müminler

ŞEYDA KOÇ, Devşirme, sayfa: 106

Ku-de-ta "Büyüklere Masallar / Cüneyt Arcayürek

Ku-de-ta "Büyüklere Masallar"
Cüneyt Arcayürek
1985

Cüneyt Arcayürek'in Ku-de-ta adlı kitabı tahammül edilmesi zor bir kitap. Yazar seksen ihtilalinin alegorisini hayali bir adada yaşananlar vasıtasıyla yapmaya çalışmış, ancak çok kaba bir üslupla konuları üstünkörü aktarmış. Kenan Evren, Turgut Özal gibi konunun aktörlerinin isim ve özelliklerini biraz değiştirerek olayları kendi penceresinden aktarmış. Arcayürek kitabında sıklıkla mizah ögeleri kullanmaya çalışsa bile bunlar tebessüm oluşturmaktan öte sinir bozmaya yarıyor. Sürükleyicilik olmadığı gibi, edebi ve estetik bir lezzet almak da mümkün olmuyor ne yazık ki Ku-de-ta adlı bu kitaptan.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Ufacıktım / Dora Gabe

Ufacıktım
Dora Gabe
1981

Kitabın başındaki "Sunuş" yazısını yazan editör Erdal Öz, yazar Dora Gabe ve bu kitabını çok mübalağalı ifadelerle övmüş. Başlangıçta okunan bu giriş yazısı, kitabın okurlarını daha yolun başındayken büyük beklentilere sokuyor. Ve bu yüksek beklenti içinde okunan eser de ister istemez bir hayal kırıklığı ve tatminsizlik oluşturuyor. Yazar Dora Gabe, çocuk gözünde algılanan ve çocuksu bir dille aktarılan dünya tasavvurunu başarılı bir şekilde eserine dökmüş. Tasvirler de incelikli ve güzel. Ancak "Ufacıktım" kitabındaki olay örgüsü ve serüven dizisi zayıf ve yetersiz kalmış. Buna rağmen, günümüz gençlerinin yabancı oldukları ince duyarlık ve hissiyatları aktarması bakamından eseri önemli buluyorum ve gençlere tavsiye ediyorum.

10 Temmuz 2015 Cuma

Susanna / İlyas Baltacıoğlu

Susanna
İlyas Baltacıoğlu
1964

İlyas Baltacıoğlu'nun yarım yüzyıl ötesinden gelen şiirlerini okumaktan memnuniyet ve keyif duydum. Çok mu mükemmel şiirlerdi bunlar, eşsiz estetik tatlar mı barındırıyordu? Belki hayır. Ancak epeyce samimiyet ve ziyadesiyle sıcak bir ses barındırdıklarını söyleyebilirim. Anadolu'da bir kasaba matbaasında basılmış bu naif kitabın sararmış sayfalarının arasından bana kadar gelen muzip ses, bu sıcak temmuz gününde nostaljik duygulanımlar yaşamama neden oldu. Ve bu da benim için, okurluk beklentimi doyurması açısından şu an için yeterlilik taşıyor. Kitaptan bir şiir paylaşmak isterim:

NE YAPALIM?

Bozuk para gibi harcadık
Günleri
Haftaları
Ayları
Yıllar turnalarca uçtu, uçtu, uçtu...
Gençlikten
Neşeden
Umuttan
Bir şey kalmadı.
Kalmadı artık tadım, takatim
Yaşamın anlamı kalmadı bence.
Devirler devrildi
Dağdaki çobanlar kavalı bıraktı
Sen halâ gelmedin
Gelme bakalım...

İLYAS BALTACIOĞLU
Susanna, 1964, sayfa: 34

27 Haziran 2015 Cumartesi

Kahrolsun Komünizm Diye Diye / Çetin Altan

Kahrolsun Komünizm Diye Diye
Çetin Altan
1976
 
Çetin Altan'ın "Kahrolsun Komünizm Diye Diye" kitabını okumadan önce, elime alıp kabaca incelerken bu eser üzerine kısa bir yorum yazmayı düşünmüyordum. Ancak kitabı bitirdiğimde fikrimi değiştirdim ve burada birkaç kelam etmeyi gerekli gördüm. Düşüncemin değişmesinin en önemli nedenli, Çetin Altan'ın kıvrak üslubunun beni etkilemiş olması. Bazen konuşma diline yakın bir sohbet edası, bazen de bir fikir kitabına yakışacak edebi ve süslü söylemler çok iyi dengelenmiş. Tekdüze bir yazınsal söylem içinde sıkışıp kalınmamasının önemli olduğu kanısındayım. Çetin Altan'ın özellikle yurtdışındaki, Paris'teki gözlem ve anılarını paylaştığı kısımlar hoş bir okuma serüvenine kapı aralıyor. Dikkatimi çeken önemli bir husus da kitapta ele alınan siyasal konuların halen gündemimizde olması. Yetmişlerin başında kaleme alınan bu yazılarda ifade edilen sorunların, iki bin on beş Türkiye'sinde güncelliğini yitirmemesi hem şaşırtıcı, hem de şaşırtıcı değil. Ne bekliyorduk ki? Temel demokratik, hukuksal ve ekonomik sorunları çözebilmeyi mi? Sizi bilmem ama, millet olarak, evrensel normları kabullenebilmek için daha çok bekleriz, diye düşünüyorum ben. Umutsuzluk zor mu zor.

24 Haziran 2015 Çarşamba

Loş Ayna / Erhan Bener

Loş Ayna
Erhan Bener
1989

Erhan Bener'in kitabını okurken, edebiyat ve polisiyenin sanatsal düzlemde kesişebilme olanağının yadsınmaması gerektiğini düşündüm. Bener, Loş Ayna'da karakter düzleminde orijinal kişilikleri ele almış. Ruhsal tasvirler konusunda da epeyce başarılı bir çalışma kotardığını öne sürmek mümkün. Kitabın genel kurgusu ve entrikasının örgülerini kendi açımdan mükemmel olmasa bile yeterli gördüğümü söyleyebilirim. Kolay okunan ve sürükleyici bir anlatım da cabası. Loş Ayna romanının bence en fazla aksayan yönü finali. Sürpriz ve güçsüz bir final yerine daha çarpıcı ve taşların yerli yerine oturduğu bir final, romanın daha akılda kalıcı olmasını sağlayabilirmiş kanısındayım.

21 Haziran 2015 Pazar

Bedreddin Üzerine Şiirler / Hilmi Yavuz

Bedreddin Üzerine Şiirler
Hilmi Yavuz
1988

"Bedreddin Üzerine Şiirler"i okurken efsunlu bir dil taşıyan bir eserle baş başa kaldığım sanısına kapıldım. Kitaptaki çalışmalar, yer yer kopuk bir izlenimi çağrıştıran üslubu öncelese de tekrar okuyuşta ürünler arasındaki teyelleri daha iyi kavrayabilmek mümkün. Hilmi Yavuz özenli bir arkaik yapı kurarak kelimeler arasındaki insicamı oluşturmayı başarmış gibi gözüküyor. İmgesel zenginlik tarihsel arka planın pekiştirmesiyle yoğun bir anlamsal düzlemde okumalara kapı aralamış. Sakin ve sessiz bir ortamda, yavaş ve özümseyerek ele alınması gereken bir kitap Hilmi Yavuz'un "Bedreddin Üzerine Şiirler"i.

Menderes'i Zehirlediler! / Nazlı Ilıcak

Menderes'i Zehirlediler!
Nazlı Ilıcak
1989

Nazlı Ilıcak'ın kitabı orijinal veriler içeren, değerli fotoğraflarla bezenmiş bir inceleme. Menderes'in darbenin ardından Yassıada'daki hapis günleri ve infazı hakkında ayrıntılı açıklamalara yer veriyor. Çarpıcı diyaloglar ve gerçekliği pekiştiren belgeler eserin ciddi bir çaba sonucu kotarıldığını ortaya koyuyor. Menderes'in idamından önceki gece intihar etmediği, kasıtlı olarak zehirlendiği ispatlanmaya çalışılmış. Eserin ikinci bölümünde ise Adnan Menderes'in yakın çevresindeki arkadaşlarıyla yapılan konuşmaları okuyoruz. Kitabın 134.sayfasında, Menderes'in, avukatı Burhan Apaydın ile hapisteyken yaptığı ilk görüşmede söylediği şu sözler beni çok etkiledi:
"Ben anayasa ihlali iddialarından, idamdan korkmuyorum. Beni tarihe mürtekip (hırsız) başbakan olarak geçirmek istiyorlar. Sizden bunu önlemenizi rica ediyorum."
Hayatını kurtarmaktan önce, şeref ve haysiyetini kurtarmak isteyen bu tavır beni ziyadesiyle etkiledi.

19 Haziran 2015 Cuma

Onlar Bu Dilden Anlar / Arif Nihat Asya

Onlar Bu Dilden Anlar
Arif Nihat Asya
1970
 
Arif Nihat Asya'nın adını duyunca, tek bir etkili şiirin bile, eğer şartlar oluşursa edebiyat dünyasında kişiye kalıcılık sağlayabileceği gerçeği aklıma düşer. Arif Nihat yazdığı "Bayrak" şiiri ile geniş kitlelere kendini duyurmuş ve epeyce ilgi devşirmiş bir şairdir. Elime geçen bu eseri bir deneme kitabı olarak değerlendirebilmek mümkün. Altmışların ortalarında yazılmış güncel, genelde politik yazıların derlendiği bir eser "Onlar Bu Dilden Anlar". Yazarın milliyetçiliğin ötesinde, yer yer ırkçılığı içeren söylemleri pek bir parıltı içermiyor. İçeriğin yavanlığının yanı sıra üslup da son derece sıradan. Kitap için, günümüze hiçbir yönüyle hitap etmeyen bir yazılar toplamı denebilir.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Kenan Evren'in Anıları / Kenan Evren

Kenan Evren'in Anıları
Kenan Evren
1991

Geçtiğimiz günlerde vefat eden eski cumhurbaşkanlarımızdan Kenan Evren'in yazdığı otobiyografisinin ilk cildi oldukça kapsamlı ve ayrıntılı bir içerik taşıyor. Kenan Evren'in yaşadığı yoğun hayatın ayrıntıları içine girmek bence ilgi çekici oldu. Çünkü anlatım son derece yalın ve akıcı. Evren, sanki karşılıklı muhabbet ediyormuş tarzında bir üslubu başarıyla uygulamış. Yakın tarihin gölgede kalmış birçok merak uyandıran ayrıntısına bu kitap vasıtasıyla ulaşabilmek mümkün. Kenan Evren birçok tarihsel şahsiyet ve olay hakkında kanaatini açık yüreklilikle paylaşmış. Birçok yönden de kendisine objektif yaklaşabilmiş. Bazı otobiyografilerde rastlanan kendi kendini övme handikabına bu kitapta rastlamadım. Birçok sayfadaki önemli ifadelerin de altını çizerek kendi payıma bazı hayat dersleri edindiğimi söyleyebilirim.

21 Mayıs 2015 Perşembe

Ne Yapmalı? / Oktay Sinanoğlu

Ne Yapmalı?
Oktay Sinanoğlu
2009

Oktay Sinanoğlu'nun kitabı şaşırttı beni. Hiç ummadığım bir üslup ve söylemle karşılaştım. Uluslararası bir akademik şöhrete sahip, dünyanın en genç yaşta profesör olanlarından biri olan böyle bir dehadan çok daha parlak bir söyleyiş gücü beklerdim doğrusu. İki defa Nobel kimya ödülüne aday gösterilmiş, yüzlerce bilimsel yayın ortaya koymuş böyle mühim bir bilim insanının bunca yavan ulusalcı söylemleri defalarca tekrarlaması hakikaten tuhaf. Herhangi bir Anadolu kahvesinde duyabileceğimiz sıradan söylemlerin tekrarından ibaret bir içeriğe sahip Sinanoğlu'nun "Ne Yapmalı?" adlı eseri. Bence bu kitabın ibret almak için okunmasında büyük fayda var.

10 Mayıs 2015 Pazar

Tutamadığım Sözler / İnci Asena

Tutamadığım Sözler
İnci Asena
2000
 
 
En sonda söyleyeceğim lafı en başta söyleyeyim: Son zamanlarda okuduğum en kötü kitap İnci Asena'nın "Tutamadığım Sözler"i. Uzun zamandır bu kadar yavan bir eser okumamıştım. Genelde şiir kitaplarını okurken toleranslı olmaya çalışırım. Şiirlerden kendi payıma estetik lezzet devşirebilmek için çaba gösteririm. Ancak "Tutamadığım Sözler" tüm iyi niyetli çabalarıma karşın hiçbir bağ kurulamayan, tekdüze, basit, özensiz şiirlerle dolu. İnci Asena'nın Adam Yayınevi gibi belli bir kalite disiplini gösteren bir yayınevinden kitap yayınlaması beni şaşırttı. Nihai tavsiye olarak bu kitaba şayet rastlarsanız uzak durmanızı salık vereceğim.





Kendi Yıldızını Bulmak / Hıncal Uluç

Kendi Yıldızını Bulmak
Hıncal Uluç
1994

Hıncal Uluç aradan geçen çeyrek yüzyıla rağmen çizgisini değiştirmemiş bir isim. "Kendi Yıldızını Bulmak" kitabındaki içerikle, bugün yazdığı yazıların içeriği ve kalitesi hemen hemen aynı. Yazdıklarının güzelliğinden öte, sansasyon oluşturması ile prim yapan bir isim Hıncal Uluç. Özellikle toplumun geniş kesiminin mutabık olduğu konularda, tam tersi söylem oluşturarak, akılda kalıcılık elde etmeye çalışması onun karakteristik özelliği. Ancak kıvrak bir dili, okuru yakalayan sahici bir üslubu olduğu da su götürmez bir gerçek. Okuyup okumamak size kalmış derim.

Dövlet / Bekir Coşkun

Dövlet
Bekir Coşkun
1990

Bekir Coşkun'un sivri bir kalemi var. Söyleyeceği şeyleri ve yapacağı eleştirileri lafı dolandırmadan güçlü bir üslupla dile getiriyor. Mizahi yazılarının etki dozunun da  bu nedenle yeterince kuvvetli olduğu öne sürülebilir. Ancak yazıların her yerinde aynı dozda nitelikli bir humor görüldüğü söylenemez. "Dövlet" kitabındaki Bekir Coşkun yazılarının özellikle final kısımlarının güçsüz kaldığı kanısındayım. Güçlü bir giriş, iyi bir gelişme, ancak finaller epeyce sönük. Yine de, kitaptaki çalışmaların gazete yazısı olduğu düşünülürse, belli bir kalıcılık yakalaması da başarı olarak değerlendirilmeli.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Hayat Güzeldir / İclal Aydın

Hayat Güzeldir
İclal Aydın
2002

"Hayat Güzeldir" kitabında İclal Aydın, kitabıyla aynı adı taşıyan televizyon programının öyküsünü anlatıyor. Nasıl başladı, konuklarla neler yaşandı, hangi toplumsal olaylara şahitlik etti, program hangi zorlukları aştı, neden sona erdi? Eserde tüm bu soruların cevabını bulabilmek mümkün. Ayrıca yazar Aydın, kendi hayatı ve geçmiş tecrübeleri ışığında, yaşamın temel kavramları hakkında görüşlerini paylaşmış. Olaylara olumlu bakma perspektifini her şartta muhafaza etmek gerektiğini savunan bir kitap "Hayat Güzeldir". Bunun birçok somut örneklerini de yapıtın içinde bulabilmek mümkün. Ancak, içerikte yer alan İclal Aydın'ın fotoğraflarının, eserin genel bağlamına hiçbir katkı yapmadığını da ayrıca belirtmeliyim. "Hayat Güzeldir"in, iki binlerin başında ülkemizin genel serencamını ve gündemlerini hatırlamak için okunabilmesi mümkün. 

7 Mayıs 2015 Perşembe

Sana Şehir Gelecek / Tozan Alkan

Sana Şehir Gelecek
Tozan Alkan
2011

Kitaptaki "Ya Sev Ya Devrim" şiiri ile ince göndermelerin uzağında, kimi bakış açılarının haricindeki anlayışları ötekileştiren bir söylemi okuduğumda, Tozan Alkan'ın "Sana Şehir Gelecek" kitabındaki temel söylemi daha açık duyumsamaya başladığımı ifade edebilirim. "Uçurum" şiirinde ise, nispeten kolay gözüken düz anlatımın kıyısındaki bir şiirin içerdiği komik fıkranın bile, bağlamı dışında bir hüznü barındırabildiğini görebilmek mümkün. "Kara" şiirinde yer alan, "Bir yanda tulum peyniri kokan beslenme çantaları" dizesi, adeta, kitabı okuduğum çalışma odamın ekşi ekşi peynir kokmasına neden oldu. Şiirin duyu organlarını ne kadar güçlü irkiltebileceğinin tuhaf bir örneği. Kitaba adını veren "Sana Şehir Gelecek" adlı şiir yalın ve lirik bir söyleyişin büyüsünü taşımakta zorlanmıyor ve kitabın genel estetik seviyesine pozitif ivme kazandırıyor.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Yazar Olacak Çocuk / Mehmet Azim

Yazar Olacak Çocuk
Mehmet Azim
2012
 
     Günümüz eğitim sisteminin en büyük eksiklerinden ve yanlışlıklarından biri, öğrencileri test sistemine çok erken yaşta yönlendirmek. Okumayı daha yeni öğrenmiş, mini mini ilkokul birinci sınıf öğrencilerine bile test çözdürmeye çalışan anlayışın yanlış olduğu kanaatindeyim. Elbette sınavlar, testler gerekli ve hayatın da bir gerçeği. Ancak okumanın o eşsiz lezzetini duyumsayamamış, hayal kurmanın deryalarında yelken açamamış, duygu ve düşüncelerini anlatmaya ve yazıya dökmeye yönlendirilmemiş öğrencilerin, müfredat bilgilerinin kuruluğu içinde zihinlerini köreltmelerini üzücü bir durum olarak görüyorum. 

     Zambak Yayınları tarafından okurlara sunulan, Mehmet Azim'in kaleme aldığı "Yazar Olacak Çocuk" kitabı, tam da bu bahsettiğim sorunun çözümüne odaklanıyor. Çocukları ve gençleri yazmaya, yazarak kendi benliğini ve kişiliğini keşfetmeye çağırıyor. Özlü, dahası veciz bir anlatımla yazarlık dünyasında yolculuğa çıkmaya niyetli öğrencilere, tecrübeler ışığında şekillenmiş, açıklayıcı ve yol gösterici bir harita sunuyor.

     Edebiyatın her alanına değinen, hikaye, şiir, masal, gezi yazısı, hatıra, söyleşi branşlarında temel bilgiler veren, çocukların tecrübe kazanmalarına vesile olacak öneriler sunan bir çalışma "Yazar Olacak Çocuk". Mehmet Azim'in kitaptaki üslubundaki motive edici, yüreklendirici söyleyiş, yazar adaylarına kendine güvenmeleri hususunda önemli bir katkı sağlayacaktır kanaatindeyim.

     Kitabın görselliğine de ayrı bir paragraf açmakta fayda var. Nuri Can Kaflı'nın kitap içeriğindeki belli bir tarz oluşturmuş resimleri ve sayfa düzenindeki renkçe zengin grafik tercihler, yapıtın bir solukta okunmasını kolaylaştırıyor.

     Sadece çocukların ve gençlerin değil, çocuk edebiyatına ilgi duyan herkesin ve özellikle de çocuk kitabı yazarlarının da okuması gereken bir çalışma bu. Çünkü çocuk edebiyatının temel dinamiklerini özlü ve derli toplu şekilde bir arada sunmuş Mehmet Azim. Netice itibariyle "Yazar Olacak Çocuk" adlı bu eserin, yazınsal açıdan çocuk edebiyatında önemli bir boşluğu doldurduğu söylemek mümkün. 

11 Mart 2015 Çarşamba

Özgürlük Hukuku / Vehbi Hacıkadiroğlu

Özgürlük Hukuku
Vehbi Hacıkadiroğlu
1995

Vehbi Hacıkadiroğlu'nun Cem Yayınevi tarafından yayınlanmış Özgürlük Hukuku adlı kitabı felsefi açıdan başarılı bir çalışma. İçeriğinde ele aldığı mevzuları düşünsel bakımdan zengin ifadelerle değerlendirmiş. Referans aldığı batı filozoflarının düşüncelerini incelikli olarak yorumladığı söylenebilir Hacıkadiroğlu'nun. Kitapta özellikle, özgürlüğün temeli ve toplumsal gerekliliğinin felsefi yorumlarla açıklandığı kısımlar benim epeyce ilgimi çekti. Determinizm (Belirlenimlik) ilkesinin ele alındığı ilk kısımdan itibaren, kitap, dikkatli bir şekilde okunursa, bahsi geçen kavramlara biraz olsun ilgi duyan herkesin anlayıp yorumlayabileceği somut örneklerle pekiştirilmiş. Bu özgün yapıtı, özellikle hukuk okuyan tüm öğrencilerin okumasını tavsiye ettiğimi belirteyim.

9 Mart 2015 Pazartesi

Yangın / Talip Apaydın

Yangın
Talip Apaydın
2000

Talip Apaydın oldukça velut bir kalem. Yangın adlı çocuklara hitaben yazılmış bu öykü demetinde ülkemiz coğrafyasından ilginç çocuk portreleri ortaya koymuş. Özellikle maddi sıkıntı yaşayan, toplumun fakir kesimlerine çevirmiş objektifini yazarımız. Toplumsalcı bir bakış açısını yansıtan ifadelerle, samimi bir üslup kullanarak çocuklara hitap etmeyi tercih etmiş Talip Apaydın. Özellikle merhamet duygumuzu harekete geçirici, içerikteki birbirinden acıklı hikayeler, etkileyici bir iz bırakacaktır okuyan çocuklarda. Anadolu coğrafyasından devşirilmiş gerçekçi sahnelerin aktarıldığı ince bir duyarlık yansıtmış yazarımız. İmkan olursa okumakta fayda olduğu kanısındayım.

7 Mart 2015 Cumartesi

Ağrı Dağı Efsanesi / Yaşar Kemal

Ağrı Dağı Efsanesi
Yaşar Kemal
1974

Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar Kemal'in en etkileyici ve mükemmel kitaplarından biri değil. Ancak yine de ürpertici bir epik üslup, temiz ve pürüzsüz bir kurgu, etkileyici ve güçlü karakterler kitabı ilgiyle okutuyor. Anadolu'nun muazzam sözlü kültürünün, böylesi güçlü bir kalem aracılığıyla yazıya ve edebiyata kazandırılması önemli bir işlev görüyor. Klasik kalıpların pek dışına çıkmasa bile yine de kendini bir solukta okutan bir çalışma ortaya koymuş Yaşar Kemal. Kendine has bir ekol oluşturmuş dev bir yazarın külliyatında yer edinen bu kitabı okumakta önemli faydalar var.

2 Mart 2015 Pazartesi

Komplo Yok / Mahir Kaynak

Komplo Yok
Mahir Kaynak
1999

Ünlü istihbaratçı Mahir Kaynak'ın doksanlı yılların ortalarında Aktüel Dergisinde yazdığı, çoğunlukla güncel yazıların derlendiği bir kitap Komplo Yok. Özellikle 28 şubat süreci, Refahyol hükümeti, Susurluk olayı, Körfez savaşı gibi yakın tarihte iz bırakmış olaylar hakkında derinlikli analizleri bu kitapta okumak mümkün. Kitaptaki öngörülerin önemli bir kısmının günümüzde gerçekleşmiş olması yazar Mahir Kaynak'ın büyük bir başarısı sayılmalı. Kitapta önemli gördüğüm satırların altını çizmek istedim. Ancak o kadar çok derinlikli tespitlere rastladım ki kitabın çoğu çizik içinde kaldı. Netice itibariyle, rastlanıldığı takdirde kaçırılmaması gereken bir kitap Mahir Kaynak'ın Komplo Yok adlı bu eseri.

21 Şubat 2015 Cumartesi

Destan Gönüller / Selim İleri

Destan Gönüller
Selim İleri
1973

Selim İleri'nin ilk romanı olan "Destan Gönüller" açık söylemek gerekirse epeyce şaşırtıcı ve sarsıcı bir kitap. Müthiş psikolojik tahliller, derinlikli ruh çözümlemeleri sağlam bir üslupla birleştirilmiş. Heyecanla okunuyor. Ama roman karakterinin hastalıklı ruh halinin bu harikulade çözümlemesi boğucu bir gerçekliği okurun gözüne fazlasıyla sokarak bir nevi rahatsızlık veriyor. Adeta karakterin ruhi çözümlemesindeki giriftlik muazzam bir psikopatla karşılaşacağımız izlenimi uyandırmıyor değil. Kitabın finalinin yeterince çarpıcı ve genel gidişat itibariyle ikna edici olmadığını düşünüyorum. Yani romanın kahramanı itibariyle daha uçlarda bir profil çizilseydi Modern Türk Romanı tarihinde güçlü bir yer edinmesi muhtemel bir kitap olacaktı Destan Gönüller. Netice itibariyle, bence ıskalanmış bir fırsat olarak değerlendirilebilir Selim İleri'nin bu ilk romanı.

Özgür Bırakılan Şiirler / Nuray Tunç

Özgür Bırakılan Şiirler
Nuray Tunç
2015
 
Nuray Tunç "Özgür Bırakılan Şiirler" adlı 77 sayfalık ilk kitabında, 1991 - 2014 arasındaki 23 yılda yazdıklarından seçilen, 65 tane tek sayfalık şiirine yer vermiş. Kitaptaki şiirlerin çoğunun ise 1993 senesinde yazıldığını belirtmekte fayda var. Tunç'un kitabının kapağının çarpıcılığı ve güzelliği nedeniyle, Tasarımcı Mehmet Büyükturna'yı tebrik etmemek mümkün değil. Thomas Stearns Eliot'un Denemelerinden alınan çarpıcı bir alıntıyla açılıyor Özgür Bırakılan Şiirler. Şair, beni epeyce etkileyen "Yürümek" adlı şiiriyle, bir hayatın tüm yaşanmışlığını kapsayan yepyeni güzelliklere yelken açmakta asla geç kalmayacağını tutkuyla vurgulamış. "Kavak Ağacı" adlı şiirde, sanatçı, doğanın yitip gitmişliğindeki uzaklığı, geçip giden günler ve kırık umutlar çerçevesinde çarpıcı bir imgelemle ele almış. "Sitem" şiirinde ise son derece güçlü çağrışımlarla gizemli bir ses kullanılarak çeşitli bilinmezliklerin şifresi fısıldanmış. Nazım Hikmet ve Pir Sultan Abdal gibi şairlere ithafen yazılmış ürünlere de rastlıyoruz Nuray Tunç'un kitabında. Genel itibariyle hemen kolaylıkla aşina olunan, duru şiirler yazmış şair. Eseri ele alan her okur muhakkak kendi keşfini yapacaktır.

YAĞMURLU BEKLEYİŞ

Zifir kara gecelerimin, çilek kokan sabahları
Her şeyden çok belki de, sevgiye hasretler,
Ne bir başlangıç ne de bir bitiş,
Sonu gelmeyen yağmurlu bir bekleyiş.

NURAY TUNÇ
Özgür Bırakılan Şiirler, Sayfa: 38

19 Şubat 2015 Perşembe

Kirletilmiş Ölümler Kitabı ve Büyük Tefsir / Selçuk Küpçük

Kirletilmiş Ölümler Kitabı
ve Büyük Tefsir
Selçuk Küpçük
2014
 
Epeyce zengin bir kelime ve imge kadrosuna işlerlik kazandırarak, derinliğini güçlendirmiş bir şiir kitabı kaleme almış şair Selçuk Küpçük. Tarihsel imajlarla belirginleşen kimi şiirlerdeki bazı yoğun gizem içeren dizeler, arkaik bir dilin geniş olanaklarını kullanıyor. Metinlerarası referanslarla omurgasını kurmuş bir eser "Kirletilmiş Ölümler Kitabı ve Büyük Tefsir". Sezai Karakoç, İlhami Atmaca, Wittgenstein, Nilgün Marmara, Şair Nevî, 2.Beyazıt, Ahmet Haşim gibi isimlerden oluşan zengin ve geniş bir referans çerçevesinden yapılan kısa alıntılar etkili bir yörünge oluşturmuş. Kitaptaki şiirlerde ismen geçen Dede Korkut, Durkheim, Baudrillard, Zweig, Beşir Fuat, Selahattin-i Eyyubi, Dede Efendi, Cem Sultan, Çiçek Hatun, Genç Osman gibi edebi ve tarihsel şahsiyetler, anıldıkları ürünlerdeki çağrışım zenginliğini somutlamaya dönük mühim bir işlevi yerine getiriyorlar. Kafka, Oğuz Atay, Ece Ayhan, İsmet Özel, Oktay Rifat gibi edebiyatçılarsa, kimi zaman aleni, kimi zaman örtük bir şekilde, metnin içeriğindeki örgüleri bağlantılandırmak amacıyla okurları selamlıyorlar. Netice itibariyle, okurlardan, bireysel olarak, geçmiş entelektüel birikimleri bağlamında katkı talep eden, düşünsel yönü kuvvetli, dingin bir ruhi sarsıcılık içeren bir eser okuduğumu söyleyebilirim.