13 Aralık 2013 Cuma

Nur Hikayeleri / Nazlı Hilal Kızılkaya


Nur Hikayeleri
Derleyen: Nazlı Hilal Kızılkaya
2010

Risale-i Nurdaki temsiller ve hikayeleri toplu halde birarada okumak için faydalı olacağını düşünerek bu kitabı merakla satın aldım. Ama özensiz ve kalitesiz bir derlemeyle karşılaştığımı ne yazık ki eve gidip kitabı okumaya başladığımda fark ettim. Bir kere, kitapta hikayelerin neye göre sıralandığı belli değil. Dil ise son derece basit. Hiçbir okuma keyfi vermiyor. Sayfa düzeni epeyce özensiz. Yani niteliksiz ve orijinallik içermeyen,  basit bir kitap olduğunu burada ifade edeyim ki, siz de kitabın ismine kanarak kapsamlı ve doyurucu bir çalışmayla karşılaştığınızı sanmayasınız. 

11 Aralık 2013 Çarşamba

Allahaısmarladık "Çanakkale Savaşı'nda Bir Şehidin Günlüğü" / İbrahim Naci

Allahaısmarladık
"Çanakkale Savaşı'nda Bir Şehidin Günlüğü"
İbrahim Naci
2013

Son dönemde okuduğum kitaplar içinde, beni en çok sarsanlardan biri de "Allahaısmarladık" oldu. Usta bir edebiyatçının kurgulayacağı bir üslupla kotarılmış, son derece etkileyici bir günlük bu. Ama ilginç olan, daha 21 yaşında bir teğmenin kaleminden çıkmış olması. Şayet ömrü vefa etseymiş İbrahim Naci'nin başarılı bir yazar olacağı düşüncesindeyim. Büyük çoğunluğu yollarda geçen, 29 gün boyunca tutulmuş olan bu günlüğün birbirinden güçlü tasvirleri, okurları adeta Çanakkale Savaşı'nın o kargaşa ortamına sokuyor. Yazarımız yazık ki daha girdiği ilk ciddi çatışmada vefat etmiş. Şehit teğmen İbrahim Naci, günlüğünde kendi ruhsal durumunu son derece güzel yansıtan pasajlar da kaleme almış. Çanakkale Savaşı hakkında kimi yanlış ya da eksik bilinen vaziyetleri de birinci elden şahitlik ederek, düzelten açıklamaların bu kitapta bulunması da ayrıca önemli. Örneğin, Çanakkale Savaşı esnasında askerimize doğru düzgün yemek verilemediği söylenegelir. Oysa İbrahim Teğmen'in günlüğünde, askerlerimizin çeşit çeşit ve bolca yemek yediklerine şahit oluyoruz. Başka bir örnek vermek gerekirse, halkımızın, bu savaşlar sırasında askerlerimize fazlasıyla şefkatle yaklaştığını sanırdım ben. Oysa bu savaş günlüğünde yazar, halkımızın kendi askerlerine bile öfke ve duyarsızlıkla yaklaştığını şaşkın bir şekilde vurguluyor. Kitabın sonuna eklenen, günlüğün elyazması sayfalarının görselleri de iyi düşünülmüş ve zenginlik katmış. 2012 yılında yani yazıldıktan neredeyse bir asır sonra keşfedilen bu kitabın, okur önüne çıkmakta geç kalmış, büyük bir kültürel hazine olduğu kanısındayım. Çanakkale Savaşı'nı tüm gerçekliğiyle çarpıcı bir belgesel atmosferinde okumak isteyen herkese hararetle tavsiye ederim.  

7 Aralık 2013 Cumartesi

Hakkâri Dedikleri / Selâhattin Şimşek

Hakkâri Dedikleri
Selâhattin Şimşek
1960

Roman gibi bir hayat yaşamış Selahattin Şimşek. Bu yaşadığı hayatın romanını da yazmış bir bakıma. Ama yarım kalmış yazık ki. Yazar bu kitabı yazarken Hakkari yollarında can vermiş, Zap suyu alıp götürmüş cesedini. 1950'li yılların sonlarında Güneydoğu Anadoluyu son derece güçlü ve çarpıcı şekilde tasvir eden nitelikli bir kalemle karşı karşıyayız. Köy Enstitüsü mezunu, idealist bir ilköğretim müfettişi olan Selahattin Şimşek'in, Hakkari'nin sarp coğrafyasında, kar kış demeden katır sırtında köy köy dolaşarak okulları teftiş etmesi, köylülerle ilgili keskin gözlemleri, hakikaten muazzam bir okuma serüveni vadediyor. 96 sayfalık kitabı bir solukta okuduğumu belirteyim. Yazarın anlamakta ve anlamlandırmakta güçlük çektiği köylülere karşı şefkatli ve samimi yaklaşımı etkileyici üslubuyla güzel bütünleşmiş. İncelikli ve son derece canlı betimlemeler, sanki bir film izler gibi, bahsedilen coğrafyayı  biz okurların gözlerinin önüne seriyor. Daha yazarlık hayatının başında, içindeki idealizmin ışığıyla, bir dağ köyüne katır sırtında tek başına yolculuk ederken ölüme yürüyen bu değerli yazarımızı geç de olsa tanımaktan ben memnun oldum doğrusu. O dönemin kendi tarihselliği içindeki sefalet ve cehaletini, çarpıcı bir gerçekçilik merceğinde okumak beni epeyce sarstı. İyi edebiyat nihayetinde er geç okurunu buluyor. Yaklaşık 55 yıl önce kaleme alınmış ve unutuluşun sarmalında yitip gitmiş bir yazarı ve kitabını, sahafın tozlu raflarında bulup okuduktan sonra sararmış sayfaların rutubetli kokusunu derin derin içime çektim ve "Edebiyat güzel şey..." diye söylendim kendi kendime...

6 Aralık 2013 Cuma

Şu Milas'ın İçinde Nazmi Yükselen / Halim Şafak

Şu Milas'ın İçinde Nazmi Yükselen
Hazırlayan: Halim Şafak Şanlıdağ
2013

Nazmi Yükselen'in adına kulak aşinalığım vardı ama doğruyu söylemek gerekirse kim olduğunu bilmiyordum. Hakkında yazılan bu kitabı okuduktan sonra ise kendisine ilgim arttı ve internet üzerinden birkaç türküsünü dinledim. Beğendiğimi burada rahatlıkla ifade edebilirim. Kitaba dönecek olursak, bu derleme çalışmanın içinde en hoşuma giden bölüm Halim Şafak'ın Nazmi Yükselen ile yaptığı uzun söyleşi oldu. Bu muhabbet esnasında doğallığın bozulmadığı bir format uygulanması, kaset çözümünde değiştirme ve düzeltmelere gidilmemesi okurları da sohbetin içine katan bir sıcaklığın yakalanmasına vesile olmuş. Kitabın görselliğini güçlendiren eski afişlere ve siyah beyaz fotoğraflara da rastlamak hoş oluyor doğrusu.Ayrıca kitap içinde yer alan yazılardan Halim Şafak'ın kaleme aldığı "Türküler, Oyun Havaları, Beraber ve Solo Şarkılar" yazısına da ayrı bir parantez açmakta yarar var. Zengin örneklemelerle, ilginç benzetmelerle kuşanmış bu nostaljik ürün kendini ayrı bir keyifle okutuyor. Son olarak da Milas Belediyesi'ni, kültürel değerlerimize, yaşayan emektar sanatkarlarımızdan birine gösterdiği bu vefadan dolayı kutlamak gerekiyor. Diğer yerel yönetimlerimize de örnek olmasını umalım.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Avukat / Hakkı Çınar

Avukat
Hakkı Çınar
2012

Daha önce Hakkı Çınar'ın bazı şiirlerini okumuştum. Ne anlatmak istediğini iyice de anlamıştım. Ama şiirlerini sevmemiştim. Bu kitapta yani "Avukat"ta ise Hakkı Çınar'ın ne demek istediği pek anlayamadım. Ama kitaptaki metinleri sevdim. İçeriği oluşturan bu metinleri bir dergide parça parça okusaydım büyük ihtimalle bu kadar etkilenmezdim. Özenli bir dil anlayışıyla ortaya konan bu metinlerin tamamını bütünsel bir gözle okuduğumda kurgusal bütünlüğü de göz önüne alarak, ortaya konan bu kitaba bir nevi novella, hatta roman deme iştiyakı duyuyorum. İçsel konuşmaların oluşturduğu zengin metaforik anlatımlar içeren böylesi bir üslup, zorlanmayı seven benim gibi okurların ilgisini muhakkak çekecektir. Ancak kitabın çok küçük puntolu harflerle basılmış olması okumayı epeyce güçleştiren bir husus olarak dikkati çekiyor. Okuyup okumama konusunda bir tercihte bulunmak elbette size kalmış. 

1 Kasım 2013 Cuma

Sabahleyin Bir Tantana / Yılmaz Yılmaz

Sabahleyin Bir Tantana
Yılmaz Yılmaz
2012

Yılmaz Yılmaz günümüz öykü dünyasının son dönemde öne çıkan isimlerinden biri. Dergilerdeki ürünleriyle adından sıkça söz ettiriyor. Yine Okur Kitaplığı'nca piyasaya sunulan ilk kitabı "Sâlik Yola Düşünce"yi ilgiyle okumuştum, epeyce beğenmiştim. "Gaybet" adlı tam bir dil ve üslup ziyafeti içeren öykü başta olmak üzere, birçok kalburüstü çalışma vardı bu ilk kitapta. Sâlik Yola Düşünce kitabı, titiz bir sanatçı bakışını önceleyen, akıcı ve derinlikli ürünler barındıran bir çalışmaydı. Ama yeni okuduğum  Yılmaz Yılmaz'ın ikinci kitabı "Sabahleyin Bir Tantana" bence ilk kitabın bir adım daha önünde yer alıyor. "Bu kanıya nereden vardın?" diye soracak olursanız; bu çalışmanın daha karanlık bir atmosferi (haydi karanlık demeyeyim ama sisli bir atmosfer diyeyim) ve daha komplike bir dili (haydi bunu da girift bir dil şeklinde ifade edeyim) barındırması... Örneğin "Yalnızlık Zamanında İç Dökmeler" öyküsündeki karakterin ruhsal tasvirini, 10 sayfa içinde böylesine güçlü, dahası unutulmaz şekilde yansıtabilmek, her babayiğidin harcı değil doğrusu. Yoksa "Gardiyanın Oğlu" öyküsündeki irkiltici ve ibret verici olayın, kurgu ve ifade tarzındaki çarpıcılığı mı daha ön planda vurgulasaydım, bilemedim... "Sabahleyin Bir Tantana" farklılık içeren, belki deneysel olarak da adlandırılabilecek yapıda öyküler de içeriyor. "İki Hayat Bir Öykü" adlı çalışma, alttan alta derin bir hüzün duygusunu, beyhudelik ekseninde, okurların zihninde orijinal bir kurgu tekniğiyle resmediyor. Evet. Bu güzel kitabıyla ritmi hiç düşmeyen, dünyayı incelikle tasvir eden bir çalışma olmasının avantajıyla bir oturuşta kolayca okunup bitirilecek ve tefekküre kapı aralayacak bir yapıt ortaya koymuş sayın Yılmaz. Tabii tüm bunlar, benim yaşadığım anılarımın ve öznel okuma deneyimlerimin birikimiyle oluşturduğum zihinsel arşivimde çınlayan yankılanmaların bir dökümü sonucu oluşmuş yorumlar... "Sabahleyin Bir Tantana" farklı vizyon ve okuma deneyimi yaşamış okurların daha zengin yorumlarına olanak tanıyacak geniş bir çağrışım alanı oluşturmuş nitelikli bir kitap. Okumakta muhakkak fayda var.    


29 Ekim 2013 Salı

Çakma Öğrenci / Fatma Çağdaş Börekçi

Çakma Öğrenci
Fatma Çağdaş Börekçi
2013

Çocuk edebiyatı deyip geçmemek gerek. Bir çocuk kitabını, eğer büyük bir okur beğenmiyorsa, çocuk da beğenmez elbet. Miniklerin beğeni düzeylerini küçümsersek hata etmiş oluruz. Hem daha okuma alışkanlığı kökleşmemiş çocukları niteliksiz ürünlerle beslersek okuma zevklerini zedeleriz. Bu da gelecekteki potansiyel bir okuru heba etmek gibi ciddi bir soruna yol açar. Okumayı sevmeyen nesillerin yetişmesine kapı aralar. Bunları neden mi söylüyorum? Çünkü bugün Fatma Çağdaş Börekçi'nin kaleme aldığı "Çakma Öğrenci"yi okudum da ondan. 10 yaş ve üzeri çocuklara hitap etmesi hedeflenen bu yapıt, benim gibi koca bir insana bile heyecanla, keyifle bir çırpıda kendini okuttu. Kitaba hakim olan akıcı dil, zaten ilk aşamada sürükleyiciliği sağlayan temel unsuru oluşturmuş. Kitabın kahramanı Yusuf, hemen özdeşleşme sağlanabilen sevimli ve sağlam bir karakteri yansıtıyor. Yusuf'un başından geçen olayların güzel bir kurguyla, merak ögesini ayakta tutarak sıralanması okuma keyfini katlıyor doğrusu. Yusuf'un çevresindeki arkadaşlarının orijinal ve kendine has özellikleri vurgulanmış tipler olması, kitabın tekdüzeliğe düşme tuzağından uzaklaşmasını sağlamış. Editörel açıdan da sağlam bir çalışmayla karşı karşıyayız. Çünkü "Çakma Öğrenci" kitabının bölümlenmesi, sayfa düzeni son derece başarılı bir şekilde gerçekleşmiş. Kitabın içinde vurgulanmak isteyen bazı kelimelerin farklı puntolarla yazılması, görsel açıdan kitaba dinanizm kazandırmış. Ayrıca kitabı resimleyen İbrahim Çiftçi'nin adını anmazsak da haksızlık etmiş oluruz. Çiftçi'nin özgün çizimleri olay örgüsünü takip etmemizde görsel açıdan okurlara rehberlik ediyor. Nesil Çocuk Yayınları gibi saygın bir yayınevinin piyasaya sunduğu Çakma Öğrenci'yi tüm ailelere tavsiye ederim. Çocuğunuz 10 yaşından büyükse kitabı kendisi zaten zevkle okuyacaktır. Eğer 10 yaşından küçükse, siz ona yatmadan önce her gece 5-10 sayfa okuyarak, Yusuf ve arkadaşlarının bu heyecanlı ve kimi zaman da komik maceralarına ortak edebilirsiniz.   

27 Ekim 2013 Pazar

Zamandan Kurtarılan / A.Vahap Akbaş

Zamandan Kurtarılan
A.Vahap Akbaş
2011

Geçmişteki dergi ve gazete sayfalarında kalması muhtemel söyleşilerin bir kitap bütünlüğü altında toplanması oldukça faydalı bir girişim. A.Vahap Akbaş gibi edebiyatın hemen her dalında belli bir birikim ve tecrübe edinmiş bir yazarın geçmişten bugüne söylediklerini öğrenmek hoş bir okuma serüvenine yol açıyor. Her ne kadar önsözdeki hitapta, söyleşilerde yer alan tekrarların ayıklandığı ifade edilse de, bazı hususların kitapta defalarca aynı ifadelerle vurgulanması okuma zevkini kimi zaman örseliyor. Eleştirilebilecek en önemli hususlardan biri, yöneltilen sorular. Akbaş'ın verdiği cevaplardan çok, farklı kişilerce yapılmış bu söyleşilerdeki soruların klasik söylemi ve çoğunlukla hiçbir orijinallik içermemesi şaşırttı beni. Hep aynı rutin soruların farklı kişilerce tekrar tekrar sorulması Akbaş'ın farklı yönlerini tanımamızı ciddi manada engelliyor. Kitabın en beğendiğim bölümleri "Hayat Rüzgarı" adlı yazarın çocukluğuna eğilen ilk bölüm ve "Şiir: Girift Bir Dünya" adlı üçüncü bölüm oldu. Yukarıda kısaca değindiğim bazı eksiklerine karşın "Zamandan Kurtarılan" tecrübeli bir edebiyat insanının birikimini tanımamız için önemli bir kaynak oluşturuyor, diyebilirim.   

26 Ekim 2013 Cumartesi

Sus'adım / Mustafa Temel

Sus'adım
Mustafa Temel
2012

Şiirde kelimelerin tasarruflu kullanılması gerektiğini düşünmüşümdür eskiden beri. Sus'adım adlı kitapta ise, adıyla tezat oluşturan bir tercihle yoğun bir sözcük yığılması yaşanıyor. Mustafa Temel, özenli ve titiz bir söz işçiliği yapmaktansa aklına gelen her şeyi yığmış kitabına. Okuru yoran tekrarlar bir yerden sonra iyice yoğunlaşıyor ayrıca. Sürekli aşktan bahseden, romantik olmaya zorlanmış kalıpların çoğaltılma çabası olarak gördüm ben bu kitabı. Şiirin fazlasıyla şiirselliğe yaslanması benim okurluğum açısından epeyce sıkıntılı bir duruma tekabül eder. "Farz et yaşamadın ben bir hayaldim / Farz et bir rüyaydı uyandın bittim / Farz et ki ben de bir misafirdim / Seni çok sevdim özür dilerim" tarzında yazılmış dizelerin hitap ettiği bir okur kitlesi muhakkak vardır, saygı duyuyorum. Ama ben onların içinde değilim. 

18 Ekim 2013 Cuma

Akvaryum Konuşkanı / Emin Kaya

Akvaryum Konuşkanı
Emin Kaya
2012

Akvaryum Konuşkanı'nı bitirdiğimde ritmi bir hızlanıp bir yavaşlayan, ama ahengini kaybetmeyen hoş bir klasik müzik parçasını huşuyla dinlemiş gibi bir duyguya kapıldığımı söyleyerek başlayayım. Emin Kaya şiiri bir enstrüman olarak ustaca kullanıyor. Vermek istediği duygu derinliğini, aktarmak istediği düşünce bütünlüğünü kelimeleri notalaştırarak aktarıyor. İsteyen itiraz edebilir, fakat benim bir okur olarak ilk izlenimim bu yönde. Kitabın başlarında yer alan epigrafta şairin: "Zeki Müren hisli sesiyle söylüyordu: 'akşam oldu hüzünlendim ben yine / hasret kaldım gözlerinin rengine' Sonra cin çıktı!" demesi de, sanırım benim bu savımı bir nebze olsun destekler mahiyettedir. Emin Kaya, günümüz şiirinin içinden gelen, zamanımızda yazılan şiiri özümsemiş, ama farklı bir ses oluşturmayı da amaç edinmiş bir ozan izlenimi verdi bana bu ilk kitabıyla. "Israr ve Esrar" (sayfa: 20) ile okuyanları tasavvufun gizemli dehlizlerine sokan, "Muşamba Yasası" (sayfa: 23) ile gerçeküstü bir atmosferi ironi ve hüzün karşıtlığı ile harmanlayan, "El Yazısıydım Babamın" (sayfa: 29) ile çocukluktaki aile nostaljisinin lirizmini dokunaklı bir edayla yansıtanın hep aynı şair olması, Kaya'nın izleklerinin zenginliğini göstermek için belki küçük bir örnek oluşturabilir. Akvaryum Konuşkanı'nın bence en büyük handikapı, kitabın adı. Ürünlerin dokusunu, içeriğin yapısını ve kitabın bütününü hiç yansıtmayan bir isim bu. Emin Kaya bu ilk yapıtına, daha çarpıcı, çağrışım gücü daha yüksek bir isim bulsaydı muhakkak daha güzel olurdu kanısındayım. Ama şiirseverler bu ayrıntıya takılmasın. Alıp okusunlar bu dikkat çekici kitabı. Bence pişman olmazlar.          

13 Ekim 2013 Pazar

Aynada Gün Doğumu / Sedat Umran

Aynada Gün Doğumu
Sedat Umran
1995

Sedat Umran'ın "Ayna" izleğini taşıyan şiirlerini bir kitapta topladığı ilginç çalışması dikkate değer bir bütünlüğü bünyesinde barındırıyor. Tematik çalışmaların edebiyat dünyamızda yeterince çok ele alınmadığı görüşünü taşıyan benim gibi bir okur için sevindirici bir ürün "Aynada Gün Doğumu". Dönemin şiir anlayışına göre epeyce yalın yazılmış, buna rağmen derinliğini de muhafaza eden şiirlerin yoğun olduğu bir çalışma. Konu bütünlüğünü muhafaza ederek, ele aldığı temayı kaliteli bir şekilde işlemiş Sedat Umran. Hatta kitabın hepsini tek bir şiir olarak okumak ve algılamak da mümkün. Ayrıca bu şiirlerde Necip Fazıl'ın sesini de andıran bir endam gizli dersem, sanırım abartmış olmayacağım. Ama lütfen bunu şairin özgünlüğüne yapılmış bir eleştiri olarak algılamayınız. Bence kimi zaman birinin yayımladığı on tane şiir kitabı o şahsı şair yapmaya yetmez. Ancak kimi zaman ise tek bir kitap, onu yazan şahsı önemli bir şair kılar. İşte "Aynada Gün Doğumu" da böyle bir kitap. Sedat Umran sadece bu kitabı yazsaydı bile, bu yapıt onu şair yapmaya yeterdi. Kitabın son dizelerini buraya alıp, bitireyim:
"Onlar duyurur bize gerçek kimliğimizi
Doğup öldüğümüzü, bir mevsimliğimizi!.."

1 Ekim 2013 Salı

Akdenizin Günlüğü / Seçkin Aydın Kınacı

Akdenizin Günlüğü
Seçkin Aydın Kınacı
2010

Kısa bir kitap zaten. Okuması da epeyce kolay. Dili akıcı, insanı sarıveriyor. Bunlar tamam. Ama her şeye rağmen kitabı neden pek sevemediğimi kendi kendime sordum. Biraz da düşündüm. Aslında bu cevaplarım tam net yargılar içermiyor. Ancak ilk söyleyeceğim şey "Akdenizin Günlüğü"nün yeterince sarsıcı temalar işlememesi ve üslubunun benim okurluğuma göre fazla naif kalmasıdır. Yapıtın ele aldığı duyarlıkların yıpranmış kalıpları aşamayan bir seviyede olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Biraz daha açık diyeyim: Yeni bir vurgu yok bu kitapta. Ya da ben bulamadım. Temiz bir dil var. Yetmiyor ki bu bize. Daha rafine söylemler arıyorum ben şahsen okuduğum eserlerde. Sonlara doğru ürünler daha nitelikli hale geliyor. "Altın Bileklik" , "Buluşma" , "Umut Kaldırımı" estetik seviyeyi yükseltiyor. Ama bu bence kitabın çıtayı aşabilmesi için yeterli olmuyor. Seçkin Aydın Kınacı'nın bence daha sıkı çalışılmış metinleri ortaya koymak için potansiyeli var. Bu potansiyelini kullanıp kullanmayacağını bize zaman gösterecek. 

25 Eylül 2013 Çarşamba

İnsanı Aşan Kan / Mustafa Celep

İnsanı Aşan Kan
Mustafa Celep
2012

İnsanı Aşan Kan'ı Okumak İçin 9 Geçerli Sebep:

1) Kitabın adının çağrıştırdığı güçlü imge, günümüz dünyasında yaşanan acı olayları ilginç bir şekilde yansıttığı için...

2) Şiirde hep sözü edilen, ama asla yeterince kullanılmayan "konuşma dilinin olanakları"nı bünyesinde yetkin bir şekilde barındırması nedeniyle...

3) Şiire kavuşan uzun patikaların sonunda, sadece lirizmin aşınmış kalıplarına ulaşılmaması gerektiğini vurgulayan derin yapısı sebebiyle...

4) "Sonrakilerin Masalı"nı dinledikten sonra, "Ka Harfinin Şöleninde" esriyip, "Ben Aşktan Yana Keskin Bir Hançerim" diye çığlık atarak, "Bir Moğol Gürültüsü"nde kaybolmak için...

5) Kefen ve reklam panosu arasındaki derin uçurumda ihtiyaç duyduğumuz sarsıntıyı belki yaşarız diye... (sayfa: 9)

6) Kitaptaki kimi şiirlerde uzun dizelerin kullanımındaki başarı sayesinde, senfonik bir ses görkemi duyurması nedeniyle...

7) Kitabın ilk bakışta belki fazlasıyla sade algılanan, fakat sarsıcı olduğu kuşkusuz, kapağı hatırına... 

8) "Bu amaçsız kalabalık bu soluk ve yorgun olanlar
     Nereye gidiyordu?" 
(sayfa: 24) sorusunun yanıtını, sessiz bir karanlıkta uzun uzun düşünebilmek amacıyla...    

9) Sakince oturduğunuz odada "bomba sesleri" duymak için belki de... (sayfa: 18)

Bilemem... Okuyun ve buna siz karar verin...

13 Eylül 2013 Cuma

Nefes Kuşu / Rengin Özesmi

Nefes Kuşu
Rengin Özesmi
2013

Rengin Özesmi'nin "Nefes Kuşu" adlı kitabını okuduğumda, ilk aklıma gelen şey, gerçek hayatta yaşanmış nostaljik ögelerin bir sanat eseri olan şiirde ne oranda yer alması gerektiği sorunsalı üzerine düşüncelerdi. Bu yüzden de "Nefes Kuşu"nun hareket noktasının edebiyatın dehlizindeki başka güçlü yapıtlardan öte, bizzat şairin hayatının kendisindeki yaşanmışlıklardır diye düşünmeden edemedim doğrusu. Karmaşık bir dokuya büründürülmüş metaforik imgelerin bile bazılarında hareket eden somut dünyanın güçlü yansımaları duyumsanıyordu. Bu algımda, yapıtta ağırlıklı olarak görülen kısa dizelerin keskin vuruculuğunun payını da yadsıyamam. Sayın Özesmi'nin yazdığı kitabında, günümüz şiirinde pek yüz verilmeyen örtük anlatımcı kıvamdaki şiirlerin üzerine ciddi oranda daha titiz çalıştığını söyleyebiliriz. Yalnız, ürünler arasında bütünsel bir bağ oluşumundan bilinçli olarak mı kaçınıldığı hususunda tereddütte olduğumu da ekleyeyim. Şiirlerin özellikle son dizelerinde vücut bulan çarpıcılığın mevcut lirizmi dengelediği öne sürülebilir. Kitabın en güzel şiiri mi dediniz? 54.sayfadaki "Yorgun"u tek geçerim.    

9 Eylül 2013 Pazartesi

Acının Rüyaları Beyaz / F.Gül Yanık

Acının Rüyaları Beyaz
F.Gül Yanık
2012

F.Gül Yanık'ın kitabını şiirin hayatın her alanında sesini duyurması için ortaya konmuş güçlü bir öneri olarak okumak mümkün. En azından ben öyle okuduğumu iddia edebilirim. Nedeni ise kitapta ortaya konan ürünlerin aşk özelinde yoğunlaşmakla beraber, yaşamın tüm anlarını kapsayan açılarda söz alması olduğu izlenimini uyandırmasıdır. Bir legonun parçaları gibi, kitaptaki her şiir katmanını kendi içinde bütünselleştirme derdinde. Gerek anlamsal çıkarsamalar, gerek imgesel görüntüler yönünden "Acının Rüyaları Beyaz"ın zengin katmanlar oluşturduğunu gözlemlemek mümkün. Yapıt daha en başlarda kendi içinde hakim unsur olan lirizmi gündelik hayatın sıradanlığı içinde mümkün olduğunca öne çıkarmayı başarmış. Fakat bunu yaparken de yıpranmış romantik sıradan kalıplardan medet ummayarak, alabildiğine özgün bir şiir dilini önerdiğini söyleyebiliriz. Son bölüm olan "Kalpten Bumerang"dan itibaren, kitabın çoğuna hakim olan sıkı üslubun yer yer biraz gevşemeye başladığı öne sürülebilse bile, eserde yer alan çoğu şiirin etkileyici bulunabileceği kanısındayım. Kendi adıma "Acının Rüyaları Beyaz"ı ilgiyle okuduğumun altını çizip, bu kısa değerlendirmemi bitireyim.

6 Eylül 2013 Cuma

Şiir, Aşk ve Devrim / Aziz Kemal Hızıroğlu

Şiir, Aşk ve Devrim
Aziz Kemal Hızıroğlu
2012

Aziz Kemal Hızıroğlu genel olarak, okurların çoğunca, dergilerdeki şiirleriyle ve yayımladığı şiir kitaplarıyla tanınan bir isim. Şairin denemelerini topladığı böyle bir yapıtla karşılaşmak hoş bir sürprizi içeriyor doğrusu. Şair ve şiir üzerine aforizmik, derinlikli ve sorgulayıcı tespitlerle açılıyor "Şiir, Aşk ve Devrim" kitabı. Şiir dili ve çeviri sancıları üzerine doyurucu bir yazı ile de devam ediyor. Benim şahsen en beğendiğim bölüm "Şairde ve şiirde özgünlük ve aykırılık gelişmenin merhabasıdır" adlı yazı oldu.Şiir dünyasına ve sorunlarına oldukça ilgiyle ve bilgilendirici bir perspektiften yaklaşmış sayın Hızıroğlu. Kitabın ilk yarısı son derece akıcı ve verimli şekilde ilerliyor. Özellikle genç şair adayları için gerekli poetik ipuçlarını ziyadesiyle veriyor. Ancak 135. sayfadan itibaren gelen ve 70 sayfa süren son iki uzun deneme, kitabın tematik bütünlüğünü zedeleyici mahiyette gözüküyor kanısındayım. Sanki o son iki çalışma, gerek üslup gerek içerik bazında, kitabın içine sonradan eklemlenmiş gibi bir potluk oluşturuyor gibi geldi bana. Ama bu küçük handikapa rağmen, sayın Hızıroğlu'nun ortaya koyduğu bu kitabın günümüz şiir ortamı çerçevesinde önemli noktalara parmak basan bir içeriği olduğunu da yadsıyamayız.  

4 Eylül 2013 Çarşamba

Lanetli Kitaplar / Jacques Bergier

Lanetli Kitaplar
Jacques Bergier
1981

Tarih içinde gizemiyle birlikte kendine bir ün bırakmış, esrarengiz kitaplar hakkında efsunlu bir dille kaleme alınmış, ilgi çekici bir inceleme kitabı yazmış Jacques Bergier. Özellikle eski kitap koleksiyoncularının, sahaf müdavimlerinin merak içinde okuyacağını düşündüğüm bir eser bu. Yazarın ele aldığı çoğu efsanevi kitaplar hakkındaki söyleminin muğlak ifadeler içermesi özgün bir üslubun habercisi oluyor. Ele aldığı dönemin atmosferini tasvir etmede ve içerikteki ilginç karakterlerin tahlillerini yansıtmada başarılı olduğu söylenebilir. Ama bu "Lanetli Kitaplar" kitabının sadece ele aldığı konuya yakın kişilerin ilgi alanına gireceği, tarihe ve eski kitaplara ilgisi olmayanları epeyce sıkacağı da gözardı edilmemeli.   

1 Eylül 2013 Pazar

Göklerin Çağrısı / Erdem Katırcıoğlu

Göklerin Çağrısı
Erdem Katırcıoğlu
2010

Kapak resmi ve kitabın adı, yerli bir yazardan bilimkurgu türünde bir ürün okumak isteyenler için güzel bir davet içeriyordu. Genel itibariyle kitabı pek mükemmel bulmadım, ancak yine de ilgiyle okuduğumu söyleyebilirim. Olay örgüsünde anlatılan durumların yeterince ayrıntılı tasvir edilmemesi bence kitabın en önemli eksi yönlerinden biriydi. Kimi uzun uzun anlatılarak heyecan dozunun yükseltilmesine vesile olacak kısımlar, baştan savma ve özensiz bir anlatımla heba edilmiş ne yazık ki. Aslında yazar Erdem Katırcıoğlu'nun hayalgücü fevkalade güçlü. Kitabın kurgusu da orijinal ögelerle güçlendirilmiş bütünsel bir yapı barındırıyor. Ancak üsluptaki aksaklıklar dil konusunda titiz okurların memnuniyetsizliğine vesile olacak diye düşünüyorum. Buna rağmen ülkemizdeki yerel mekanların, biz Türklere has ögelerin bolca kullanıldığı naif bir uzay macerası okumak isteyenlerin "Göklerin Çağrısı"na kayıtsız kalmamaları gerektiği fikrindeyim. Bu tarz kitapların müdavimlerinin ilgisini çekebilecek bir çalışma olduğunu da ayrıca vurgulayayım.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Kâtip Bartleby / Herman Melville

Kâtip Bartleby
Herman Melville
2009

Dünya edebiyatının bence en büyük başyapıtlarından biri olan bu kısacık kitabı nasıl tanıtacağımı, hangi özelliklerini ön plana koyacağımı, övgülerime nereden başlayacağımı düşündüğümde doğrusu epeyce kararsızlık yaşadım. Günümüz modern edebiyatının yapıtaşlarından birini oluşturan "yabancılaşma" olgusu üzerine erken dönemde ortaya konmuş en doyurucu eserlerden biri, hatta kanımca birincisi olan "Kâtip Bartleby" insan psikolojisinin giriftliği hakkında yazılmış en yalın anlatılardan biri olmalı. Melville'nin ustalıkla kotardığı yoğun ironi barındıran, daha ötesi alaycı şekilde de tarif edilebilecek başarılı üslup, kitabın içinde gizlice barınan kesif hüznün üstünü hafifçe örtmeyi mükemmel başarmış. Bu eserdeki naif karakterlerin tarif edilişlerindeki orijinallik, davranışlarındaki ilginçliklerin olağanmışçasına sunumu, kitabın bir solukta okunmasına vesile oluyor. Yüzeydeki metnin yanısıra bir de alt metin olarak gizlenen ilginç motif ve sembollerle süslü derin yapı, okura kendine has aşırı yorumlarda bulunma olanağı da sunuyor. Eğer halen okumadıysanız "Katip Bartleby"i şiddet ve hararetle tavsiye edeceğim.       

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Açılmış Kanat / Salih Bolat

Açılmış Kanat
Salih Bolat
2004

Günümüz şiirlerinin metropol kaosuna sürüklenme cenderesini bilinçli olarak kabullendiği eserlerden ayrılan, farklı kulvarda olduğunu hemen hissettiren bir kitap: Açılmış Kanat. Duyarlığını ortaya koyan güçlü şiirler kitabın daha en başında okurlarını karşılıyor. Taşranın uzak sesini inceltilmiş bu sakin imgelerle hissetmek Salih Bolat'ın çabasını takdir etmek gerektiğini ortaya koyuyor. Şairin şiirlerinin başarılı olduğunu şuradan saptayabiliriz: Bu şiirlerden en az 4-5 tanesini bundan 10-12 yıl önce Varlık Dergisi'nde okuduğumu hatırladım. Bazı şiirleri dergilerden okuduktan uzun zaman sonra kitapta tekrar okuduğumuzda güçlü şekilde anımsıyorsak bu azımsanmayacak bir başarının ürünüdür kanısındayım. Ben, şahsen şairin kitaptaki kısa şiirlerinin uzun şiirlerine nazaran daha çarpıcı ve etkileyici olduğu kanısındayım. Kimi zaman anlatımsal ögelere yaslanan, ama bunu yadırganmayacak boyutlarda tutan şiirler de var, lirik bir görselliğin baştacı edildiği nazenin şiirler de var. Bence güzel.    

23 Ağustos 2013 Cuma

Ebruli Düşler Albümü / Ali Osman Dönmez

Ebruli Düşler Albümü
Ali Osman Dönmez
2011

İnceliklerle örülmüş orijinal temalar içeren, özenli bir üslup kullanımı hususunda ciddi manada hassas, hem geçmişteki hem de günümüzdeki sahih şiir geleneğine nazik selamlar göndermeyi ihmal etmeyen, okuma eylemi esnasında barındırdığı estetik lezzeti güçlü ifadelerle duyurmayı bilen, etkileyici bir kitap okudum geçenlerde: Ebruli Düşler Albümü... Şair Ali Osman Dönmez'in gergef işlercesine bir sabır ve titizlikle oluşturduğu dizeler, hem anlamsal zenginlik açısından, hem de güçlü imgesel çağrışımlar oluşturması yönünden okur için doyurucu bir içerik barındırıyor. Bu kitabın günümüz şiiri açısından, diğer benzer eserlerden bence en büyük farkı; özellikle ses ve müzik ögelerine, dizelerindeki ahenge dikkatle eğilmesi. Günümüz Türk şiirindeki eserlerin büyük çoğunluğu, sessiz okumaya müsait bir yapıda kotarılıyor. Oysa Sayın Dönmez'in, Ebruli Düşler Albümü'nü eline alan bir okur, uygun bir ritmde kendi sesini dinlemek suretiyle, bu şiirleri sesli olarak okursa bence daha çok lezzet alacaktır. Sadece cumhuriyet sonrası modern şiirimizden beslenmeyi yeterli görmeyen, kaynağını geniş tutarak yüzyıllar ötesi zengin şiir birikimimizin tümünü özümsemiş, birikim sahibi bir ozanla karşı karşıyayız. Bozkır'ın sesini layığıyla yansıtan bu önemli eseri okumanızı salık vereceğim. 

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Seçilmiş Şiirler / Hermann Hesse

Seçilmiş Şiirler
Hermann Hesse
2001

Hermann Hesse şüphesiz büyük bir yazar. Öyküleri ve romanları ile kendine haklı bir yer edinmiş, klasikleşmiş bir yazar olduğundan hiç şüphe yok. Özellikle beni çok etkileyen hikayelerinden, bir ara burada bahsetmeyi düşünüyorum. Ancak Hesse'nin pek öne çıkmayan bir yönünden, yani şairliğinden kısaca söz etmek istiyorum şimdi. Okuduğum bu incecik seçme şiirler kitabında, şairin lirizmi, muazzam bir yalınlıkla evrensel bir çerçevede nasıl bunca etkileyici yansıttığına epeyce şaşırdım, dahası sarsıldım. Çeviri şiirin büyük handikaplarının aşılmasına vesile olan, kitabın çevirmeni Hilmi Tezgör'ün adını anmazsam haksızlık olur doğrusu. Hesse ile ilgili birbirinden ilginç siyah beyaz fotoğraflarla da desteklenmiş bu güzel kitabı tüm şiir okurlarına tavsiye ederim. Kitaptaki en beğendiğim şiirleri anacaktım ama buna cesaret edemedim. Çünkü şiirlerin büyük çoğunluğunu, beğenimi imleyen çiziklerle doldurmuşum. Bu nedenle burada paylaşmam uzun süreceğinden vazgeçtim. Kitabın son sayfasında yer alan, Hesse'den yapılmış bir alıntıyla bitiriyorum: "Tüm şiir, dağınık bellekte dünyanın yansıması, benliğin dünyaya cevabıdır. Tamamıyla bilinen bir yalnızlaşmanın şikayeti, bilinci ve oyunudur." 

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri / Cevat Akkanat

Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri
Cevat Akkanat
2012

İkinci Yeni Şiiri, modern Türk edebiyatı içinde önemi ve etkileri yadsınamayacak bir hareket. Tamam orası kesin, kimsenin de bir itirazı yok. İkinci Yeni'nin öncü şairlerinin de ülkemiz şiiri için son derece önemli aktörler olduğu görüşü de yükseliyor doğal olarak. O da kabul. Ancak bunların da ötesinde İkinci Yeni'yi tüm yönleri ve yönelimleriyle, bütün poetik kabulleriyle beraber kutsayan, neredeyse diğer tüm şiir oluşum ve akımlarını yok sayan, gruplaşmalardan bağımsız şairleri küçümseyen, abartılı bir bakış açısı da ne yazık ki edebiyat ortamında hakimiyetini sürdürüyor. Sanki yüzyıllar süren aşamalarla kökleşen tüm şiir tarihimiz içinde "İkinci Yeni" haricinde bir silkiniş yaşanmamış gibi davranıyor bazı şairler ve okurlar. İşte Cevat Akkanat, bu kitabıyla, bir tabu haline getirilip eleştirilemez konuma yükseltilmek istenen İkinci Yeni Şiiri'ne objektif yaklaşmak gibi zor bir işe sıvanmış. Ve büyük oranda da üstlendiği bu zor misyonu yerine getirmeyi başardığını söyleyebiliriz. "Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri" ile Sayın Akkanat akademik bir titizlikle, ince bir şair duyarlığını bir arada taşıyarak, geniş bir perspektifte ele aldığı olguları tüm yönleriyle saran bir çalışma kotarmış. 472 sayfalık bu hacimli ürün yine çok tartışılan ve iğdiş edilen "Gelenek" gibi çetrefil bir olguyu da hakkıyla masaya yatırmış, layığıyla ele almış. Akkanat'ın kitabının bir diğer özelliği ise ortaya attığı savları ve tartıştığı hususları muğlak bırakmamış. Bahsedilen şairlerin şiirleriyle birebir örneklendirmek suretiyle, olguları somut olarak ortaya koymuş, itirazlarını dillendirmiş ve delillerini okurlarla paylaşmış. Bu nedenle de ortaya konan teşhis ve iddialar havada kalmıyor. Okuduğunuzda kitabı beğenir ya da beğenmezsiniz, yazarın görüşlerini paylaşır ya da itiraz ederseniz, orasını bilemem. Ancak bu kitabın ciddi bir sabır ve emekle örüldüğünü, yapıtta ağza sakız edilmiş klasik söylemlerden titizlikle uzak durulduğunu, eser boyunca orijinal ve vurucu tespitlerde bulunulduğunu, muhakkak kabul edeceğiniz kanısındayım.       

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Yılbaşı / Vecdi Yarman

Yılbaşı
Vecdi Yarman
1953

Sahafta denk geldim bu kitaba. Eski olması nedeniyle ilgimi çekti. Sudan ucuzdu zaten. Satın aldım ve okudum. Kitabın en ilginç yönü kitapta şairin adı geçmiyor. Hakikaten tuhaf... "Çılgın" takma adıyla yazılmış bir çalışma. Son sayfalardan birinde yapıtını eşine ithaf ettiği için, eşinin adını belirten yazarın bu vesileyle soyadını öğrenebiliyor meraklı okuyucular. Ama adı meçhul... İnternette epeyce araştırma yaptım ve kitabı yazan kişinin Vecdi Yarman adlı bir avukat olduğunu keşfettim. Zamanının şiir anlayışı içinde farklı bir soluk olduğunu düşündüğüm için bu gizemi çözme çabasına girdim. Kimi yerde şiirlerini yazdığı yer ve koşulları anlatarak okurlarını aydınlatmayı yeğlemiş. İlginç benzetmeler ve yoğun olmasa da farklı imgeler kendini hissettiriyor bence. Biçimsel açıdan pek bir orijinallik içermese de içerik açısından farklı. Şair Vecdi Yarman 2006 yılında vefat etmiş. Araştırdığım kadarıyla başka kitabı yok. Bu kitabı yazdıktan sonra geçen ömründeki yarım yüzyılı aşkın zaman içinde neden başka şiir kitabı yayımlamamış acaba şair? 

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Bir İntihar Efsanesi / David Vann

Bir İntihar Efsanesi
David Vann
2012

En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Hayatımda okuduğum kitaplar içinde, beni en çok şaşırtan kitaplardan biri de budur. Nasıl bir şaşkınlık mı yaşadım? Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanını okurken, Raskolnikov karakterinin işlediği cinayetin tasvir edildiği sahneyi okurken de benzer bir şaşkınlık yaşamıştım. Burada "Bir İntihar Efsanesi" kitabının lokomotif öyküsü olan, 158 sayfa süren "Sukkwan Adası" öyküsünün içindeki şoke edici bölümden bahsederek kitabı okuyacakların yaşayacağı sürprizi bozmak istemiyorum. Ancak has edebiyat arayanların bu çalışmayı tercih ederlerse isabetli bir seçim yapmış olacaklarını ısrarla belirteyim. Sert hakikatlere tahammül edemeyen, basit kitaplar okumak isteyen okurların ise "Bir İntihar Efsanesi"nden uzak durmasını salık vereceğim. Şahsen ben kitabı okurken çabuk bitmesini istemediğim için acele okumadım, bol bol mola vererek okuduğum kısımları zihnimde evirip çevirdim ve tahlil ettim. Otobiyografik ögelerden de yararlanıldığı belli olan bu kitabın yazarı David Vann'ın diğer çalışmalarını da takip etme düşüncesindeyim.   

2 Ağustos 2013 Cuma

Belleklerde Yaşayan Bodrum / Cezmi Çoban

Belleklerde Yaşayan Bodrum
Cezmi Çoban
2012

Bodrum'a hiç gitmedim. Ama medyadaki yansımaları nedeniyle Bodrum'un hep tatil ve magazin yönüyle öne sürüldüğünü görüyordum. Cezmi Çoban'ın bu kitabıyla çok hoş bir beldemiz olan Bodrum'un ne kadar köklü bir tarihi, ne güçlü bir kültürü, ne güzel insanları olduğunu görmek ve anlamak benim için zenginleştirici bir deneyim oldu. Kitabın sonuna eklenmiş birbirinden güzel fotoğraflarla içerikte yer alan söyleşilerin daha etkileyici olması sağlanmış. Yazar, önemli bir sözlü tarih çalışmasını bu şekilde okurlara sunarken, söyleştiği kişilere sorduğu etkili sorularla konuşmaları nitelikli bir şekilde yönlendirmiş. Yaşayan tarih hüviyetindeki bu birbirinden bilge Anadolu insanlarının konuşmaları akıcı bir şekilde merakla okunuyor. Bu samimi üslup, yalınlığın derinliğini hissettiriyor doğrusu. Benzer çalışmaların başka yöreler için de yapılarak çoğalmasını diliyorum. Günümüz için değerli bir kazanımdır bu tür  kitaplar. Ayrıca, yıllar geçtikçe, zaman ilerledikçe değerleri ve önemlerinin daha da artacağı muhakkak. 1985 Muğla doğumlu, genç tarihçi yazar Cezmi Çoban'ın yeni kitaplarıyla, başka çalışmalarıyla da karşılaşmak biz okurlar için önemli bir kazanım olacaktır kanaatindeyim.  

30 Temmuz 2013 Salı

Bitik Adam / Thomas Bernhard

Bitik Adam
Thomas Bernhard
2000

Hatırlıyorum da bu kitabın ilgimi çekmesine adı neden olmuştu: Bitik Adam. On yıl önceydi. Yazarı tanımıyordum. Kendimi dipte hissettiğim bir devremde edindiğim ve okuduğum bu yapıt üzerine şimdi burada kısaca yazmak istiyorum. Okumamın üzerinden geçen onca zamanın ardından, halen kütüphanemden çıkarıp, elimle kabaca tozunu alıp içini açtığımda, okurken tattığım estetik lezzeti anımsayabiliyorum. Bu kitabı o zamanlar beğenmemin en önemli nedeni, farklı bir kitap olmasıydı. Benzerini okumadığım ağır bir dil, uzun cümleler, ağdalı anlatım, yer yer karmaşık tahliller, ilginçlik düzeyi az bir olay örgüsü etrafında şekillenince farklı bir tat duyumsatıyordu. Okurken, hayattan epeyce sıkılmış ve bu sıkıntısını tüm derinliğiyle yansıtabilen bir yazarla karşılaştığımı hemen anlamıştım. Ve şimdi de aynı görüşlerim devam ediyor. Birçok farklı ve dolambaçlı tanımlama getirebilirim, ancak Thomas Bernhard'ın bu kitabının ne anlattığını tek kelimeyle ifade edecek olsaydım "Mutsuzluğu anlatıyor" derdim. Ve hakkını vermek lazım, insanı mutsuz edecek kadar iyi anlatıyor mutsuzluğu...    

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Taşranın Sazendesi / Abdulkadir Akdemir

Taşranın Sazendesi
Abdulkadir Akdemir
2012

"Anneme, babama ve gecenin rengini çözenlere" ithafı ile başlayan bir çalışmayla baş başayız. Kitap kapağını görünce, insanda oryantalist ifadelerle süslü bir şiir kitabı okuyacağı izlenimi ağırlık kazanabilir. "Taşranın Sazendesi" ismi de arkaik ögelerle bezenmiş bir yapıyı haber veriyor gibi. Bu tahminler elbette bir nebze doğruluk payı taşıyor. Ancak bu ifadelerin, şair Abdulkadir Akdemir'in kurduğu şiir çatısını bütünüyle tanımlamaktan aciz kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Anlatımcı şiirin özelliklerinden faydalanarak dozunda kullanılan imgesel ifadelerle kurulan bu şiirlerin, günümüz şiir okuru algısında yadırgamaya neden olmayacağı aşikar. Lirizmin kendini sıklıkla duyumsattığı, dengeli bir duyarlığın yeni ifade biçimlerini ararken salt kelimelerin yanyana gelmesinin oluşturduğu anlamsallıktan öte, gizemci sembolleri de dozunda kullanma yolunu tercih ettiğini ifade edeyim. Kitaptaki kimi şiirlerde dizelerin fazla uzun tutulduğunu düşünmüyor değilim, lakin anlam birimi olarak dizeyi öncülleyen bakış açısını da şiirimiz için bir zenginlik olarak görüyorum. Buna karşın ürünlerdeki daha kısa tutulmuş dizelerde görülen ritmik söyleyişin hasıl ettiği ezgi, bana daha sempatik ve estetik geliyor. 1987 Trabzon doğumlu genç ozan Abdulkadir Akdemir'in ilk kitabıyla belli bir derinlik eksenine oturttuğu sahihlik içeren söyleyişi, ilerde çıkması muhtemel yeni kitaplarını merak ettiriyor doğrusu...
Kitapta en beğendiğim beş şiiri sıralıyorum: 
1) Nale (İnleyiş)
2) Son Salvo
3) Hasretinden Eşkin Verir Sözlerim
4) Arbede Savaş Provaları II
5) Kalk Gidelim      

24 Temmuz 2013 Çarşamba

80'lerde Çocuk Olmak / Kadir Aydemir

80'lerde Çocuk Olmak
Hazırlayan: Kadir Aydemir
2010

Nostaljiyi sevenlere, geçmiş günleri özleyenlere, eski anıların tadının çok hoş olduğuna inananlara ilaç gibi gelecek bir kitapla karşı karşıyayız: 80'lerde Çocuk Olmak. Bu kitabı okuyunca kuşak çatışması olarak tabir edilen olgunun, zaman ilerledikçe daha derinleştiğini ve derinleşeceğini duyumsadım. Nesiller arasında köprü kurmaya vesile olacak nesne ve olgular gitgide daha azalıyor.Kadir Aydemir'in hazırladığı bu kitapta birçok genç ve güçlü kalemin, son derece çarpıcı yazılmış 80'ler dönemi tespitlerine rastlamak mümkün. Kimi zaman gülümseten, kimi zaman hüzünlendiren, ince noktaların zarif vurgularını okumak, son derece keyifli bir okuma serüveni oluşturdu. Voltran, Kunta Kinte, Şeker Kız Candy, Rocky, Pembe Panter, Star Wars, Clementine, Yalan Rüzgarı, Heidi, Street Fighter, Şirinler, Perihan Abla, Kara Şimşek, Bonibon, Misketler, Adile Naşit, Turbo Sakız, Gazoz Kapakları, Karışık Kasetler, Siyah Önlük, Levis, Mc Hammer, Fruko Gazoz, Pinokyo Bisiklet... gibi olguları hatırlayıp, artık kapanmış bir devri hasretle anmak isteyenlere bu kitabı hararetle tavsiye ederim. Özellikle Onur Behramoğlu, Bülent Çolak, Güray Süngü, İdil Giray, Nilüfer Özgören, Hakan Sim, Erol Özyiğit, Serdar Çekinmez, Ersan Bengisu, Gökçenur Ç.'nin yazıları daha bir beğendiğimi ifade etmezsem de eksik olur. Yapıtın sonuna eklenmiş "Gün Gün Seksenler" bölümü de iyi düşünülmüş,  epeyce faydalı oluyor. 344 sayfalık kitabı, birkaç gün içinde bitirdim, anlayın ki o kadar sürükleyici. Okuduklarımızda hep kendimizi ararız. Bu kitapta kendini arayanlar az ya da çok muhakkak bulacaktır...  

23 Temmuz 2013 Salı

Mor Hırka / Fatma Çetin Kabadayı

Mor Hırka
Fatma Çetin Kabadayı
2012

Baştan sona okurun heyecanını ayakta tutmaya çalışan ve bunu da büyük oranda başaran bir romanla karşı karşıyayız. Fatma Çetin Kabadayı'nın kaleme aldığı "Mor Hırka" hemen üst perde bir gerilimle başlamıyor. Tersine, son derece yumuşak bir giriş yapıp entrika ve gerilim dozunu yavaş yavaş yükseltmeyi tercih ediyor. Günlük hayatın rutini içinde kozasını örerek ilerleyen bir yapı gözlemledim. Yalın bir dille, rahat bir söyleyişle ilerleyen kitap, verimli bir okuma serüveni vaat ediyor. Özellikle genç okurların kolayca özdeşleşebilecekleri ilgi çekici karakterler yapıta güç veriyor. Yan karakterler kimi bölümlerde öne çıkıp ağırlıklarını sezdirebiliyorlar. Belki psikolojik derinlikleri bakımından bir miktar daha işlenip, geliştirilebilirlerdi. Kurgudaki sürpriz olgular anlatıma dinanizm kazandırmış.Yazarın en başarılı olduğu yönlerden birinin nitelikli diyologlar oluşturmadaki rahatlığı olduğunu söyleyebilirim. Bir sanat yapıtının, hayatın içindeki küçük ayrıntıların sezdirilmesi ve duyumsatabilmesinin, bir işlev olarak önemli tatlar barındırabildiğini görenlere, bu kitabın epeyce yakın bir şekilde hitap edeceği muhakkak. En sonunda açık uçlu ve mutlu bir finalle karşılaşıyoruz. Burada nihai netice bulmayıp, yeni bir kitapla devamının gelebileceğini sezdiriyor okura. Ya da ben yanlış algıladım. Bilemiyorum. Bekleyelim, görelim...      

21 Temmuz 2013 Pazar

Hayat Susunca Konuştu Ölüm / Özge Dirik

Hayat Susunca Konuştu Ölüm
Özge Dirik
2009

Özge Dirik, genç yaşta kendi hayatına son vererek dünyadan ayrılmış bir ozan. Vefatının ardından şiirlerini Didem Görkay Zengin yayıma hazırlamış. Bu kitaptaki ürünlerde yoğun depresif titreşimler duyumsadığımı en başta söylemek istiyorum. Okur üzerinde tedirgin edici bir kötümserlik yayan çalışmalar var bu yapıtta. Sanatın insanı tedirgin etmesi gerektiğini savlayan bakış açısı dahilinde okursak güçlü çağrışımlar yakalayacağımız kesin. Yoğun imgesellik içeren dizeler kimi zaman anlatımsal ögelere terk edebiliyor yerini. Şairin genel olarak tercih ettiği uzun dizeler, yorucu bir ses yığılması da oluşturabiliyor kimi şiirlerde. İncecik bir kitap, ancak yoğun çağrışımlar oluşturucu bir atmosferi kuşanmış şiirlerle dolu. Okura karşı soğuk duran, kendi içine kapanmış bir şair profilini imleyen, derinliği sonuna dek kurcalama amacında, sert ama okunası bir yapıt... Adı üstünde: Hayat susunca konuştu ölüm...  

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Mürekkep Acısı / Şükran Aydın

Mürekkep Acısı
Şükran Aydın
2006

Şiirin gizemlerine girme derdini içselleştirmediğini sandığım bir ozanın yapıtı var elimde. Nasıl böyle bir yargıya vardığım sorulacak olursa, dizeler arasında diyalektik bir bütünlük oluşturamamanın acısının kitabın hepsinde demeyeyim ama çoğu şiirinde abartılı bir lirizmle kendini belli ettiğini gözlemlediğimi aktarırsam sanırım yeterli olacaktır. Söz dizimi ve sentakstaki aksamalar içerikteki derin yapıya ulaşmayı epeyce zorluyor, yanısıra kimi kısımlarda kolay bir söyleşiye yaslanmış dizeler kopuk bir imgelem yansıtımını öncelliyor. Aşk izleğini şiirde ele almak büyük risk içeririr. Tarih boyunca, usta şairlerce, birçok kez derinlemesine işlenmiş konular üzerine şiir kotarmak bütünsel bir poetikanın arkasına yaslanmazsa bir beyhudelik hissi uyandırabiliyor okurlarda. Yer yer kıvılcım çakarcasına kendini ön plana çıkaran kimi imgesel buluşlar iğreti durmaktan kurtulamıyor yazık ki. Ya da ben öyle görüyorum diyeyim.   

7 Temmuz 2013 Pazar

Adsız Yazarlar Kulübü / Jean Marie Laclavetine

Adsız Yazarlar Kulübü
Jean Marie Laclavetine
2003

Yazmanın bir üstünlük, insana sunulmuş bir lütuf olduğunu düşünenlerin gittikçe çoğaldığı dönemlerdeyiz. Benim bu konudaki görüşüm tam aksi yönde, yani yazmanın bir tür lanet olduğu kanısını taşıyorum. Çünkü güçlü bir yazınsal çabaya düşmenin ruhsal yönden yıpratıcı bir deneyim olacağı fikri bende ağır basıyor. Laclavetine'nin kitabının da bu sorular ekseninde ilerlediği söylenebilir. Düşünsel yönden zenginlikler içeren bu hoş kitap, sıkıcı olma cenderesine de saplanmamış. Heyecanlı bir kurgu ve akıcı bir üslupla, çekici bir olay örgüsü dahilinde ilgiyle okutuyor kendini. Karakterler çok güçlü bir tasarımla, son derece gerçekçi çizgilerle, adeta toplumun içinde yaşıyorlarmışçasına rahatlıkla kitaba dahil olmuşlar. Edebiyat dünyası mutfağının yansıtılması etkileyici şekilde başarılmış. Kitaptaki yazar ve editör arasında geçen diyologların evrensel nitelikler taşıdığı ve benzerlerinin ülkemizde de yaşandığı ve yaşanacağı düşüncesindeyim. Yazmanın bir tür hastalık ve bağımlılık olduğu fikrini ısrarla savunanlara şiddetle tavsiye ediyorum "Adsız Yazarlar Kulübü"nü... Bu fikrin tersini düşünenlerin de okumasını arzu ediyorum ama...  

5 Temmuz 2013 Cuma

Ağır Roman / Metin Kaçan

Ağır Roman
Metin Kaçan
1991

Metin Kaçan'ın bu romanının öncesinde, Türk edebiyatında benzer tarz ve üslupta yazılmış bir kitap var mıdır, bilmiyorum. Ama büyük ihtimalle olmadığını düşünüyorum. Tamamen farklı bir dünya, kendine has marjinal insanlar, bambaşka bir dil, tuhaf psikolojik yapı örnekleri, acayip bir çevre olgusu... Kitaptan daha meşhur olan Mustafa Altıoklar'ın yönettiği sinema filmi, bence kitabın dünyasını yansıtmakta aciz kalmıştı. Ağır Roman kitabının anlatısındaki derinliğini aktaramamış bir yapıdaydı. Kitapta, epeyce yadırgatıcı bir anlatı dilinin beni zorladığını itiraf etmem gerekiyor. Sert söyleyişler, alışılmamış tasvirler kullanmış Metin Kaçan. Kitabın sonunda baş karakterin intihar etmesi sarsıcı bir etki bırakıyor. Hem de yazar Metin Kaçan'ın bu kitabını yazdıktan yaklaşık yirmi beş yıl sonra, Boğaziçi köprüsünden atlamak suretiyle aynı sonu tercih etmiş olması, bu sarsıntının katlanmasına neden oluyor. Kurgu ve gerçeğin içiçe giren bir sarmal oluşturmasının muazzam bir örneği demek belki de mümkün...  

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Memleket Meselesi / Recep Şükrü Güngör

Memleket Meselesi
Recep Şükrü Güngör
2012

Recep Şükrü Güngör'ün hikaye kitabı "Memleket Meselesi"ni tek kelime ile tanımlamam gerekseydi "lezzetli" derdim. Nedenini şöyle söyleyeyim: Günümüzde öykü kitaplarının önemli bir kısmı, anlatımlarında genel itibariyle bir kuruluk, zorlanmışlık, bilgiçlik taslayan, bunaltıcı üslubu barındırıyor. Bu kitapta ise söyleyiş kolay bir şekilde akıyor. Okurken sanki, anlatılan olayların şahidi oluyormuş hissiyatı uyandı bende. Buradaki hikaye kahramanlarının karton tipler olmaması, bu milletin içinden çıkan karakterler olduğunu duyumsatması ise, muhakkak pozitif bir unsur olarak değerlendirilmeli. Yabancılaşma efektlerinin ön planda olduğu öykü kitaplarının bir furya halinde her tarafı kapladığı edebiyat ortamında, böylesine organik bir dille, kendi hikayelerimizi dinlemek, dinlendirici olduğu kadar, zenginleştirici bir deneyim olarak tanımlanmalı. Kitapta en beğendiğim ilk beş öyküyü sıralamam istenseydi, şöyle bir liste verirdim:

- Ezanla Kovulan
- Kör Yolculuk
- Ev Taksidi Bitince
- Tebessüm
- Dargın  

30 Haziran 2013 Pazar

Satranç / Stefan Zweig

Satranç
Stefan Zweig

Küçücük hacme sahip bir kitap. Ama görünüşe aldanmamak lazım. Hacmi ile ters orantılı etki gücüne sahip bir yapıtla karşı karşıyayız. Has edebiyat diye buna deniyor galiba.Bu kısa romanda karakterin ruhsal giriftliği böylesine derin verilmesi hemencecik insanı sarıyor. Satranç'a ilgi duyanların daha bir keyif alacağı şüphesiz. Ancak satrançtan anlamayanlar bile yazarın verdiği ön bilgiler ışığında kurgunun çekiciliğine kapılacaktır. Gereksiz ayrıntılardan arındırılmış yoğun dil çok kıvamında kotarılmış. Psikolojik ögelerin tasvirlerinin etkileyici tarzda ortaya konulduğunu açıklıkla ifade edeyim. Doğruyu söylemek gerekirse kitabı okurken, sonlara doğru, böyle güzel bir eserin hemencecik biteceği düşüncesiyle üzüldüm. Açıkçası, yazarın diğer kitaplarını merak etmemek mümkün değil. 

28 Haziran 2013 Cuma

Kafamdaki Bitler / Sedat Sezgin

Kafamdaki Bitler
Sedat Sezgin
2013

Sedat Sezgin'in romanı farklı ve kendine has bir kurguya sahip. Okurlarına bir belgesel film izliyormuş hissiyatını başarıyla aktarabiliyor. Rahat ve kolay akan bir üslupla süren, pürüzsüz bir anlatıyla karşı karşıyayız. Yer yer biraz fazla kısa tutulduğunu düşündüren bölümlerde çarpıcı ifadelere rastlamak mümkün. Bütünsel açıdan ele alındığında ise, yansıtmaya çalıştığı karakterin kişiliğini psikolojik açıdan derinlemesine aktarabildiği görüşündeyim. Belki kitabın adı daha farklı olabilirdi, diye düşünüyorum. "Kafamdaki Bitler" yerine, içeriği daha çarpıcı şekilde yansıtan değişik bir tercihte bulunulabilirdi.Yerel ögelerin kullanımı da anlamsal genişlemeleri önlemeyecek dozda ayarlanmış. Kelime tasarrufu, gereksiz ifadelerden arınmayı sağlamış. Deneysel söylemlerin okuma edimini zenginleştireceği kanısını taşıyan okurların ilgisiz kalmayacaklarını umduğum bir roman bu. Tadımlık bir bölüm aktarmak istiyorum:

Bir gün; "Neden hep önüne bakarak yürüyorsun, oysa yürürken başımı hep dik tutarım ben?" diye sordum.
"Boğulmakta olanlar başını dik tutar hep, başını önüne eğip yürüyenler ise daima yol alanlardır." dedi.  

25 Haziran 2013 Salı

Aşk / Elif Şafak

Aşk
Elif Şafak
2009

Zamanında epeyce ilgi çeken ve sansasyon yaratan bu kitabı nihayet okudum. Para verip alacak değilim böyle bir kitabı elbette, sağolsun bir arkadaştan ödünç almıştım. Okuyunca şok oldum doğrusu. Böyle bir kitap var mı Allah aşkına! İnsanla dalga mı geçiyorlar bunlar, hakikaten şaşkınım. Doğrusu insanın zekası ve estetik beğenisiyle bu kadar alay edilmez diye düşünüyorum. Dümdüz bir kurguya sahip bir kitabın aynı zamanda üslubunun da bunca basit olması insana, kendisine ilkokul çocuğu muamelesi yapılıyormuş hissi uyandırıyor. Araya serpiştirilmiş özlü sözler, aforizmaya benzer cümleler, kitabın içeriğini derinleştirmeye elbette yetmemiş. Ülkemizde uzun zaman boyunca, en çok satan kitaplar listesinde kendine yer edinmiş böyle bir kitap okumak, beni genel okur profilimiz konusunda ciddi endişelere sevketti. Lafı daha da uzatmayayım, çünkü daha sert ve öfkeli cümleler kurmak istemiyorum açıkçası.  

21 Haziran 2013 Cuma

Genç / Fazıl Hüsnü Dağlarca

Genç
Fazıl Hüsnü Dağlarca
2007

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın vefatından önce yayınlanan son kitaplarından biri "Genç". 94 yaşında ölen Dağlarca'nın bu kitabında 94 şiir olması epeyce ilginç bir tesadüf doğrusu. Şairin kendine has ve benzersiz üslubuna bu yapıtında da şahit oluyoruz. Şiire adanmış bir asra yakın bir ömrün tecrübesi ve bilgeliğiyle kotarılmış şiirler okuyoruz bu kitapta. Yalın dizelerin ardına gizlenmiş derin anlamlarla karşılaşmak hoş bir okuma deneyimi sunuyor. Kelimelerin çoğaltılması ile anlamların çoğaltılabileceğini öngören bir şiir anlayışının ön planda olduğu günümüzde herkese tavsiye edebileceğim güçlü bir kitap bu. 

17 Haziran 2013 Pazartesi

Siyah Zamanlar / Behçet Yani

Siyah Zamanlar
Behçet Yani
2010

Behçet Yani'nin "Siyah Zamanlar"ını Neden Okumalıyız?

1) İyi şiirin hayatımıza anlam kazandıran öğelerden biri olması gerektiği için...

2) Bazı kelimelerin yanyana gelmesinin şiir oluşturmanın yanısıra bir tılsım da oluşturduğunu kavramak için...

3) Çünkü doğru yaşarsak ve başarabilirsek eğer, şairin dediği gibi "hayat bizim için bir düğün olmalı"... (sayfa: 13)

4) Çünkü insan sevince daha bir kavrar şiiri ve şiiri anlayınca sevmenin eşsiz güzelliğini daha çok duyumsar...

5) Çünkü "Yürekler hadım" olduğu için "çirkin ağızlarda paslanmış kilit gibi sıkışıyor aşk" ve dolayısıyla da "vuruluyor kanatlarından sevinç kuşları"... (sayfa: 21)

6) "İnsanlığın kardeşlik ırkından" olanların her zaman "ırkçılık yapması" gerektiği için... (sayfa: 24)

7) Bu şiirleri demli çay eşliğinde okumanın verdiği keyif boş boş duvara bakmaktan çok daha fazla olduğu için...

8) Çünkü "aşk kazanır aşık kaybetse de" diyebilmek şiire ulaşabilmenin temel koşullarından biri olmalı... (sayfa: 28)

9) İyi bir şairin "sevmemeyi başaramıyorum" diye attığı o tiz çığlığa ses verebilmek için... (sayfa: 31)

10) Mükemmel bir "İstanbul" şiiriyle tanışmak için... (sayfa: 37)

11) "Bir kız çocuğunun mezarında" öylesine hüzünlü durabilmek için belki de... (sayfa: 48)

12) Çünkü bir şeyler yapmalıyız ve "gittikçe koyulaşan bu karanlık dağılmalı"... (sayfa: 55)

13) Çünkü hayatımızda şiire açtığımız alan çok dar ve duyarlığımızı artırmak için kaliteli şiir okuyarak bu alanı genişletmek zorundayız...

14) Çünkü Gazze'de "tanklardan daha hızlı koşuyor çocuklar"... (sayfa: 74)

15) "Sevmekten vazgeçsem / kırlangıçlar üşür odamın penceresinde" diyebilecek bilişsel olgunluğa erişebilmek sanıldığı kadar kolay olmadığı için... (sayfa: 82)

16) Çünkü "Hüzün" şiirin en temel izleklerinden biridir. Ve bu kitapta çok etkili bir şekilde ele alınmış... (sayfa: 112)

17) Hem iyi insan, hem de iyi şair olabilmek nadir görülen bir durum olduğu için...

18) Çünkü "Sevmek henüz geç değil"... Hem de hiç... (sayfa:8) 

13 Haziran 2013 Perşembe

Şairin Şems'iyesi "Şiirimize Etki Eden 50 Şair" / Eyyüp Akyüz

Şairin Şems'iyesi
Eyyüp Akyüz
2013

Şiirimize etki eden 50 şairin, çoğunlukla yine başka şairler tarafından değerlendirildiği güzel bir derleme kitapla karşı karşıyayız. Kitabın en hoş özelliği, haklarında yazı yazılmış şairlerin orijinal el yazılarının resimlerine de yer verilmiş olması. Bu vesileyle bunca değerli edebiyatçılarımızın el yazılarını karşılaştırarak görme imkanına kavuşuyoruz. Kitaptaki şairler hakkındaki değerlendirmeler hakkında ise toptancı bir yargıya varmak mümkün değil. Çünkü ciddiyetle yazılmış değerli yazıların yanısıra, çalakalem ve önemsenmeden yazılmış basit değerlendirmelere de rastlıyoruz bu eserde. Bu durum da editör Eyyüp Akyüz'ün, gönderilen çalışmaları yeterince titiz bir elemeye tabi tutmadığının açık bir kanıtını oluşturuyor. Örneğin, Ahmet Bozkurt'un kaleme aldığı, 12 sayfalık, son derece derin bir Ahmet Hamdi Tanpınar analizinin ardından, kitabın ilerleyen sayfalarında, Özlem Tezcan Dertsiz'in  yazma zahmetine katlandığı 1 sayfalık ciddiyetten uzak bir Cahit Sıtkı Tarancı yazısına rastlayabiliyoruz. Nitelikli ile niteliksizi ayırma konusunda yeterince gayret sarfedilmemiş olsa bile, okurların bu kitapta oldukça önemli imzaların cesur yorumlarına rastlaması da kuvvetle muhtemeldir.

8 Haziran 2013 Cumartesi

Haşhaş ve Bellek / Paul Celan

Haşhaş ve Bellek
Paul Celan
1994

Sonda söylemem gerekenleri en başta söyleyeyim: Müthiş şiirler, sanki büyülü bir dil... Çeviri şiir kitaplarını genelde pek beğenmem. Ancak Paul Celan'ın şiirleri, bu kitaptaki çevirmenler tarafından çok güzel dilimize aktarılmış. Görüntüler ve imgeler epeyce tuhaf deformasyonlara uğratılmış. Bunun nedenini de kitabın adından anlayabiliriz gibime geliyor: Haşhaş ve Bellek. Şairin özgeçmişine vakıf olan herkesin de anlayabileceği gibi acıyla yoğrulmuş şiirler bunlar. Unutmanın imkansızlığını yansıtan parlak sayfalar. İnsan bu kitabı okuduktan sonra dünyaya derinlikli bir gözle bakarsa daha önce hiç farketmediği bazı küçük ama hayati ayrıntıları algılayabilir, derim ben.

30 Mayıs 2013 Perşembe

Veda - Esir Şehirde Bir Konak / Ayşe Kulin

Veda - Esir Şehirde Bir Konak
Ayşe Kulin
2007

Bazen arkadaşlarımla kitaplar ve yazarlar üzerine konuşuruz. Ayşe Kulin'in ne zaman adı geçse kendini nitelikli okur olarak tanımlayan bazı arkadaşlarım hemen burun kıvırırlar. Ayşe Kulin'in çok basit ve niteliksiz bir yazar olduğu görüşünü defalarca duydum. Bu önyargı eşliğinde okumaya başladım "Veda" romanını. Doğruyu söylemek gerekirse gerek üslubu, gerek kurgusu ile bu kitap beni hemen sardı. Keyifli ve hoş bir okuma serüveni yaşadığımı söyleyebilirim. Tamam belki derin psikolojik tahliller, müthiş betimlemeler yok. Ancak yazarın dili hiç de yavan ve sığ değil. Tarihsel fon başarılı bir şekilde aktarılıyor. Karakterler karton değil, ete kemiğe bürünmüş bir mahiyetteler. Trajik olgular da dozunda sunulmuş. Yani "Veda" kitabı çerçevesinde Ayşe Kulin hakkında birinci elden bir görüş sahibi olabildiğimi ifade edeyim. Mükemmel olmasa da berbat da değil.